The The sustainability of social life is based on social values. The manifestation of these values also takes place within the society. On the other hand, the realization of individuals is possible in society because a non-social human being is not a "human" in the philosophical sense. With human-oriented conditions that manifest themselves in the network of social relations, the criteria (moral values) related to the purpose of creation crystallize and become known so that the construction of a social paradigm becomes possible. However, the society in which individuals live is also surrounded by an external world (material world). For this reason, the social paradigm also indirectly relies on a perception of the outside world. Thus, no matter what period of history, people's endeavor for an ideal society is accompanied by an interpretation of the external world, and with this "cumulative" knowledge, a "reducing" simulation of being is derived (cosmology). In fact, causality, which is the subject of physics, becomes the subject of philosophy in this mediation. As it can be understood, a significant problem here is the correlation between the fixed values (unconditional imperatives) that form the core of the social paradigm and the variable external world knowledge that is culturally effective in the manifestation of these values. Consequently, while determining the rules in the social order, one should act on the basis of values, not as if they have absolute knowledge of the material world. Whether we believe that the universe consists of "seven heavens" and is geocentric or heliocentric; Existential values such as justice, equality, and freedom are essential regardless of time and space.
However, as historical facts show, those who have problems with this value system, which is accompanied by an interpretation of the external world, have raised objections through ever-developing knowledge of nature instead of universal values. For this reason, the geocentric perception of the universe, which forms the basis of the political paradigm in the class-based society of medieval Europe, was strongly desired to be maintained by the ruling classes. Ultimately, although this model of the universe collapsed, moral pursuits of human life continued to be sabotaged for the same political reasons, and disinformation began. Thus, scientific studies and the search for the truth (philosophy) were accompanied by endless polemics disguised as "philosophy." In fact, this situation reveals two opposing attitudes that repeat themselves in history, either in the East or the West: paradigmatic attitude (paradigmism) and enigmatic attitude (enigmatism). As a reflection of these two attitudes, the dominant discourse, which categorically accuses even the interest in understanding Western modernization in the Islamic world as heresy, did not occasionally hesitate to refer to some Western references by confirming with a vulgar pragmatism. For instance, Newtonian physics has been ignored. On the other hand, an attempt has been made to jump directly from Aristotelian physics to quantum physics by assuming an overlapping in classical texts. However, facing the new knowledge of nature has more actual consequences than polemics. To face these results and to show the legitimacy of Islamic values in the modern era, which are in conformity with the creation of human beings, the developments in the current knowledge of the universe (modern cosmology) cannot be ignored. This endeavor can be possible only when the philosophical and historical foundations of the subject are examined throughout the Western experience.
Kalam Enigma Paradigm Rationalism Empiricism Causality Ghazali
Toplumsal hayatın idamesi temel olarak toplumsal değerlere dayanır. Ancak bu değerlerin tezahürü de yine toplum içinde gerçekleşir. Buna göre toplumsal bir varlık olarak insanoğlunun kendisini gerçekleşmesi toplum içinde mümkün olup toplum dışı insan, felsefî anlamda “insan” değildir. Ancak toplumsal ilişkiler ağında kendisini gösteren insanî durumla, yaratılış gayesine ilişkin ahlakî değerler billurlaşır ve bir toplumsal paradigma inşası mümkün olur. Ne var ki, insanın kendisini bulduğu toplum da nihayetinde yabancısı olduğu bir “dış dünya” ile çevrilidir. Bu nedenle insanın kendisini gerçekleştirme sürecine bir yandan da içinde yaşadığı varlık âlemini tanıma süreci eşlik eder. Buna göre tarihin hangi döneminde olursa olsun insanoğlunun ideal toplum arayışına bir yandan da içinde yaşadığı varlık alemine ilişkin bir “kanaat” eşlik ettiği; “kümülatif” olan bu bilgiyle varlığın “indirgeme” bir simülasyonunun çıkarıldığı (kozmoloji) görülür. Aslında fizik bilimin konusu olan nedensellik de bu dolayımda felsefenin konusu haline gelir. Anlaşılacağı üzere burada önemli bir sorun, toplumsal paradigmanın özünü oluşturan sabit değerler (koşulsuz buyruklar) bu değerlerin tezahüründe kültürel olarak etkili olan değişken dış dünya bilgisi arasında oluşan bağıntıdır. Binaenaleyh, toplumsal düzende kurallar belirlenirken maddî dünyanın mutlak bilgisine sahipmişçesine değil, değerler esasınca hareket edilmelidir. Evrenin ister “yedi kat göklerden” oluştuğuna, “dünya merkezli” olduğuna inanalım, isterse Güneş merkezli; adalet, eşitlik, özgürlük gibi varoluşsal değerler her zaman ve zeminde esastır.
Ancak tarih göstermektedir ki, gerçekte bu değerler dizgesi ile sorunlu olanlar, değerler yerine doğa bilgisi üzerinden itirazlar geliştirmişlerdir. Bu nedenle Orta Çağ Avrupa’sının sınıflı toplum düzeninde siyasi paradigmanın temelini oluşturan dünya merkezli evren algısı egemen sınıflar tarafından şiddetle sürdürülmek istenmiştir. Nihayetinde bu evren modeli çökmüşse de aynı siyasi nedenlerle insan hayatına ilişkin ahlaki çözümlemeler bundan sonra da sabote edilmeye devam etmiş, dezenformasyon başlamıştır. Böylece bilimsel çalışmalara ve hakikat arayışına (felsefe), “felsefe süsü” verilmiş bitmek bilmeyen polemikler eşlik etmiştir. Aslında bu durum ister Doğu’da olsun isterse Batı’da, tarihte sürekli kendisini tekrarlayan iki karşıt tavrın yansımasıdır: Paradigmacı tavır (paradigmism), enigmacı tavır (enigmatism). Bu iki tavrın iz düşümü olarak İslam dünyasında Batı modernleşmesini anlamaya dönük ilgiyi bile kategorik olarak sapkınlıkla suçlayan hâkim söylem yeri geldiğinde kaba bir pragmatizmle teyit edildiğini düşündüğü Batılı referanslara başvurmaktan da geri durmamıştır. Böylece Newton fiziği görmezden gelinir, ama kaba bir indirgemeyle klasik metinlerde örtüşme görülerek Aristo fiziğinden, direkt kuantum fiziğine atlanmaya çalışılır. Ne var ki doğa ile ilişkinin polemikten öte maddi sonuçları vardır. Bu sonuçların alınabilmesi, dahası insanın yaratılış gayesine ilişkin İslam’ın değerler dizgesinin modern çağda karşılık bulabilmesi için evrenin güncel bilgisine (modern kozmoloji) geçiş, Batı tecrübesi paranteze alınmadan felsefî ve tarihsel temellerinden görmeyi gerektirir.
Kelam Enigma Paradigma Rasyonalizm Empirizm Nedensellik Gazzâlî
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | MAKALELER |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 15 Ekim 2021 |
Kabul Tarihi | 30 Aralık 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 19 Sayı: 2 |
Kader Creative Commons Atıf-Gayriticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile lisanslanmıştır.