Kur’ân’ın anlaşılması ve yorumlanması faaliyetinin sistemli bir
çaba olarak ortaya çıkışının, vahyin bir Mushaf haline getirilişinden itibaren
başladığını söyleyebiliriz. İlerleyen süreçte zamanın şartlarının değiş-
mesi ve dilin canlılığını devam ettirmesiyle, yazılı metin haline getirilen
vahyin gerek dilinin ve gerekse de temel ilkelerini insanlığa aktarırken
kullandığı vasıtaların tarihselliği onun nasıl anlaşılıp yorumlanması soru
ve sorunlarını da beraberinde getirmiştir. Bu sorunun daha da belirginleşmesinde
Müslümanların İslam’ın çok erken dönemlerinde gerek kendi
içlerinde yaşadıkları özellikle siyasî sebeplere bağlı eylemlerinin sonucunda
ortaya çıkan meselelerin gerekse de fetihler vasıtasıyla karşılaşıp
tanıştıkları yabancı kültürlerle etkileşim sonucunda düşünce dünyalarındaki
önemli değişiklik ve gelişmelerin çokça etkili olduğu ifade edilebilir.
Klasik dönem tefsir tarihine bakıldığında, Câbirî’nin kavramlaştırmasıyla
ifade edilecek olursa, Kur’ân’a temelde beyanî, burhanî ve irfanî tevil şeklinde
özetlenebilecek üç temel metodik açıdan yaklaşıldığı görülür. Özellikle
tefsir geleneğimizde beyanî tevil daha baskın bir yere sahip olmakla
birlikte bunun da kendi içinde gerek usûlî gerekse de kelamî açılardan
farklılıklara sahip olduğunu ve tüm bu farklılıkların metnin tefsirine yansıdığını
söyleyebiliriz
Bölüm | Kitap İncelemesi |
---|---|
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 14 Mart 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 3 Sayı: 1 |