Although Ibrāhīm al-Nakhaʻī, one of the greatest representatives of the school of jurisprudence in Kufa in the second half of the first century A.H., was considered reliable and reputable both in his own time and among the scholars of later periods, he was subjected to the criticisms of some Ahl al-Hadith scholars. It noteworthy that a significant portion of these criticisms is directed towards al-Nakhaʻī's orientation as a hadith scholar rather than his identity as a jurist. For example, when the allegations against al-Nahāʾī that he rejected hadiths and that he had little semāʾ are examined, it can be said that he actually sought some criteria such as the conformity of the narrations to the practice of Kūfah in addation to some of the conditions he sought in the narrators. Therefore, these allegations are not supported by any data; on the contrary, they show that al-Nakhaʻī's method of receiving hadith was based on solid foundations. In addition, this situation shows that the school of Kūfah took a different approach to the evaluation of hadiths than the Ahl al-Hadith, who took a literal view of the issue. The reasons for al-Nakhaʻī's narration of ḥadīth in the sense the meaing are his jurisprudential orientation and his opposition to the writing of ḥadīth. This shows that he narrated hadith based on a jurisprudential methodology and that he was the pioneer of the school later known as the Hanafites in the first century of the Hijr, who approached hadith in a different way than the Ahl al-Hadith. The fact that al-Nakhaʻī focused on the jurisprudential parts of the ḥadith and did not use writing in narrating the ḥadith is among the main reasons for his tendency towards narration by meaning, while the absence of any criticism against al-Nakhaʻī except for the narration of Ibn Sīrīn (d. 110/729) shows that Ibn 'Awn's (d. 151/768) criticism did not go beyond a personal opinion. There is no explicit criticism of al-Nakhaʻī's mursal narrations other than the evaluation of their authenticity and weakness, and no critical commentary has been identified except Ibn Hajar's (d. 852/1449) statement that "he was a sika, but he used to mursal a lot". In the evaluations of the Ahl al-Hadith who criticized Ibrāhīm al-Nakhaʻī's mursal narrations, the influence of their approach to mursal narrations can be observed. Although it has been said that al-Nakhaʻī made mistakes in the Arabic language, it is not correct to say that someone whose name is included in the most authentic isnads and whose narrations with meaning are accepted by hadith scholars does not have a good command of Arabic. Moreover, al-Nakhaʻī is also Arab in terms of ancestry. His statement about Abū Hurayra (d. 58/678), "He is not a jurist," is prominent in a report quoted by al- Dhahabi (d. 748/1348). However, in other sources, these criticisms are presented in general terms and seen as a general tendency of the school of Kūfah. al-Nakhaʻī's statements generally reflect the views of the school of Kūfah and the focus of criticism is on the people of Kūfah rather than al-Nakhaʻī himself. The criticisms of Abū Hurayra's narrations were not limited to Hanafīs, but were also made by Ahl al-Hadith scholars on similar grounds. Therefore, if a criticism is to be made, it should be addressed within a general framework, not by reducing it to al-Nakhaʻī’s person. Although there are a few examples of al-Nakhaʻī's association with Shiʿism, it is not compatible with the Shiʿite sect in general. Dhahabi 's definitions show that al-Nakhaʻī should rather be evaluated within the framework of Ahl al-Sunnah. Ibn Qutayba's (d. 276/889) categorization of al-Nakhaʻī as a Shīʿī does not coincide with the Shīʿī understanding of later periods and leads to a wrong conclusion. There is not enough evidence for al-Nakhaʻī to be considered a Shīʿī, so it is not correct to attribute him to this sect. al-Nakhaʻī used ra'y in matters of jurisprudence, but he rejected this method in matters of faith and even argued that ra'y was bid'ah. While he generally used the word 'ra'y' for the bid'ah sects in matters of belief, he used ra’y in practical matters and produced solutions by making qiyās in matters about which there was no clear ruling. However, he adhered to the narrations in matters where there was a hadith. al-Nakhaʻī's devotion to narrations and his tendency to make qiyās in matters where there was no hadith played a major role in shaping the school of fiqh in Kūfah. In conclusion, it can be said that al-Nakhaʻī used ra'y and qiyās in fiqh, but he rejected these methods in matters of faith and adhered to the narrations.
Hicrî I. asrın ikinci yarısında Kûfe’de fıkıh ekolünün en büyük temsilcilerinden olan İbrâhim en-Nehaî, gerek kendi döneminde gerekse sonraki dönem âlimleri arasında muteber ve sika kabul edilse de özellikle bir kısım ehl-i hadisin tenkitlerine maruz kalmıştır. Bu tenkitlerden önemli bir kısmının Nehaî’nin fıkıhçı kimliğinden çok hadisçi yönüne dönük olduğu dikkat çekmektedir. Örneğin Nehaî’nin hadisleri reddettiği ve semâının az olduğu şeklinde kendisine yönelik iddialar incelendiğinde, aslında onun râvilerde aradığı bazı şartların yanı sıra rivayetlerin Kûfe ameline uygunluğu gibi birtakım kriterler aradığı söylenebilir. Dolayısıyla bu iddialar herhangi bir veri ile desteklenmediği gibi aksine Nehaî’nin hadis alma metodunun sağlam temellere dayandığını göstermektedir. Ayrıca bu durum, Kûfe ekolünün hadisleri değerlendirme noktasında meseleye literal bakan ehl-i hadisten farklı bir yaklaşım sergilediğini göstermektedir. Nehaî'nin mâna ile hadis rivayet etmesinin nedenleri, fıkıhçı yönü ve hadis yazımına karşı olmasıdır. Bu, onun fıkhî bir metodolojiye dayalı olarak hadis naklettiğini ve daha sonraları Hanefîler olarak anılan ve hadislere ehl-i hadisten farklı bir yöntemle yaklaşan ekolün hicrî I. asırdaki öncüsü olduğunu gösterir. Nehaî'nin hadisleri kabul noktasında fıkhî kısımlara odaklanması ve naklederken yazıyı kullanmaması, onun mâna ile rivayete yönelmesinin temel sebepleri arasında yer alırken, İbn Sîrîn (öl. 110/729) rivayeti dışında Nehaî'ye yönelik eleştiri bulunmaması, İbn Avn’ın (öl. 151/768) tenkidinin kişisel bir görüşten öteye geçmediği anlamını taşımaktadır. Nehaî’nin mürsel rivayetlerde bulunmasıyla ilgili olarak sahihlik-zayıflık değerlendirmesi dışında açık bir eleştiri bulunmamakla birlikte, İbn Hacer'in (öl. 852/1449) “Sikadır, ancak çok irsâl yapardı.” şeklindeki ifadesi hariç eleştiri içeren bir yorum tespit edilememiştir. İbrâhim en-Nehaî'nin mürsellerini tenkit eden ehl-i hadisin değerlendirmelerinde, mürsel rivayetlere yaklaşım tarzlarının etkisi gözlemlenebilmektedir. Nehaî’nin Arap dilinde hatalar yaptığı söylenmişse de ismi en sahih isnadlarda yer alan ve mâna ile yaptığı rivayetleri hadis âlimleri tarafından kabul edilen birinin Arapçaya hâkim olmadığını söylemek doğru değildir. Üstelik Nehaî nesep açısından da Araptır. Onun Ebû Hüreyre (öl. 58/678) hakkındaki: “O, fakih değildir.” sözü, Zehebî (öl. 748/1348) tarafından aktarılan bir nakilde öne çıkmaktadır. Ancak diğer kaynaklarda bu tenkitler genel ifadelerle sunulmuş ve Kûfe ekolünün genel bir temayülü olarak görülmüştür. Nehaî’nin ifadeleri, genel olarak Kûfe ekolünün görüşlerini yansıtmakta ve eleştirinin odak noktasını Nehaî’nin şahsından ziyade Kûfeliler oluşturmaktadır. Ebû Hüreyre’nin rivayetlerindeki eleştiriler sadece Hanefîlerle sınırlı kalmamış, ehl-i hadis âlimleri tarafından da benzer gerekçelerle yapılmıştır. Bu nedenle eğer bir eleştiri yapılacaksa bu eleştiri Nehaî’nin şahsına indirgenerek değil, genel bir çerçeve içinde ele alınmalıdır. Nehaî’nin Şiîlikle ilişkilendirilmesine dair birkaç örnek verilmiş olsa da bunun, genel olarak Şiî mezhebiyle uyumlu olmadığı görülmektedir. Zehebî’nin tanımlamaları, Nehaî’nin daha çok Ehl-i sünnet çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini göstermektedir. İbn Kuteybe’nin (öl. 276/889) Nehaî’yi Şiî olarak sınıflandırması, daha sonraki dönemlerin Şiî anlayışıyla örtüşmemekte ve yanlış bir çıkarıma yol açmaktadır. Nehaî’nin Şiî olarak kabul edilmesi için yeterli delil bulunmamaktadır, bu nedenle onu bu mezhebe nispet etmek doğru değildir. Nehaî, fıkhî meselelerde re’y kullanmıştır, ancak inançla ilgili konularda bu yöntemi reddetmiş ve hatta re’yin bid'at olduğunu savunmuştur. O, re’y kelimesini genellikle inançla ilgili konularda bidʻat fırkalar için kullanırken amelî meselelerde ise re’y kullanmış ve hakkında açık hüküm bulunmayan konularda kıyâs yaparak çözümler üretmiştir. Ancak, hakkında hüküm bulunan konularda ise nakle bağlı kalmıştır. Nehaî’nin rivayetlere olan bağlılığı ve hüküm bulunmayan konularda kıyâs yapma eğilimi, Kûfe’deki fıkıh ekolünün şekillenmesinde büyük bir rol oynamıştır. Sonuç olarak, Nehaî’nin fıkhî çalışmalarda re’y ve kıyâsı kullandığı ancak inançla ilgili konularda bu yöntemleri reddettiği ve nakle bağlı kaldığı söylenebilir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hadis |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 12 Haziran 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2024 |
Gönderilme Tarihi | 12 Şubat 2024 |
Kabul Tarihi | 23 Mayıs 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 7 Sayı: 1 |