Kant’ın rasyonalite anlayışının temeline yerleştirdiği öznenin eril, batılı ve üst/orta sınıfa ait bir özne olduğu feminist kuramcılar tarafından Kant felsefesine yöneltilen temel suçlamalardan biridir. Aslında genel olarak ana akım Batı felsefesi ve özel olarak da Kant felsefesi için bu iddiayı destekleyecek çok sayıda kanıt vardır. Diğer yandan felsefe tarihi ile hesaplaşırken, felsefi kavram ve kategorilerden tam bir kopuşun mümkün olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusudur. Bu makalede Kant felsefesini liberal feminizmin talepleriyle ve kapsayıcı bir demokratik katılım ilkesi ile uzlaştırabilecek çeşitli imkanlar üzerinde durmaya çalışıyorum. Özellikle otonomi ve kişilik kavramlarından yola çıkarak, Kant’ın eserlerindeki mizojinik söylemlerin göz ardı edilmesi yoluyla feminist taleplerle bağdaştırılabilecek yeni bir okuma yapmanın mümkün olup olmadığını tartışmaya açmak önemlidir. Günümüzde gelenekler, önyargılar, baskıcı yönetim biçimleri vb. pek çok unsur, kadınların özgür failler olarak ve otonom bir biçimde kamusal yaşamda yer almalarını, onların “hak statüsüne sahip özneler” olarak görülmelerini engellemektedir. Bu nedenle Kant’ın otonomi, kişi olma, özgür eylemlerde bulunma koşullarına sahip olma gibi kavramlarının feminist taleplerle ortak bir yanının olduğunu ileri sürüyorum.
It is one of the main allegations impelled by feminist theorists against Kant's philosophy that the subject Kant placed at the base of his understanding of rationality is masculine, a Westerner and belongs to upper/middle class. In fact, there is considerable supporting evidence to promote this claim for mainstream Western philosophy in general and Kant's philosophy in particular. On the other hand, while reckoning with the history of philosophy, and examining whether it is possible to break away from philosophical concepts and categories or not, is another matter of discussion. In this article, I try to focus on various possibilities that can reconcile Kant's philosophy with the demands of liberal feminism and an inclusive democratic participation principle. It is important that to discuss whether it is possible to make a new reading that can be reconciled with feminist demands by ignoring the misogynistic discourses in Kant's works, especially starting from the concepts of autonomy and personality. Today, many factors like traditions, prejudices, oppressive forms of government, etc. prevent women from taking part in public life as free agents and autonomously, and from being considered as “subjects with the status of rights”. Therefore, I argue that Kant's concepts such as autonomy, becoming a person and having the conditions for free action, do have something in common with feminist demands.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Nisan 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Sayı: 1 |