Marka hakkı sahibinin izni olmaksızın tescilli bir markaya ait ürünlerin kullanılması,
marka hakkına tecavüz sayılan fiillerden biridir. Marka hakkına iktibas veya iltibas
suretiyle tecavüz ederek mal veya hizmet satılması ise marka hakkına tecavüz
suçunun seçimlik hareketlerinden biridir. Başkasına ait markayı failin kendi markası
gibi kullanması hileli harekettir. Satış ile bu hileli hareket sonucunda fail bir yarar
sağlamaktadır. Dolandırıcılık suçunun oluşması için hileli hareket, mağdurun
aldanması, yarar sağlama ve karşı tarafın malvarlığında zarar meydana gelmelidir.
Aldatılan kişi satış işlemi ile bir edim elde ettiğinden malvarlığı zararı teorileri göz
önünde bulundurularak dolandırıcılık suçunun oluşup oluşmadığı çözümlenmelidir.
Karara konu olayda olduğu gibi mağdur sayısının birden fazla olması ve mağdurlardan
birinin şikâyeti üzerine dolandırıcılık suçundan başlatılan yargılama sonucunda
beraat kararı verilmesi halinde dolandırıcılık suçundan yeni bir yargılama başlatılıp
başlatılamayacağı bir sorundur. Bu soruna ilk düzenlenen iddianamenin kapsamı
dikkate alınarak non bis in idem ilkesi çerçevesinde cevap aranmalıdır.
Yargıtay kararlarında iddianamenin marka hakkına tecavüz suçundan düzenlenmesi
halinde dolandırıcılık suçundan mahkûmiyet hükmü kurulamayacağı belirtilmektedir.
Mahkeme, iddianamede gösterilen suç ile değil; fiil ile bağlıdır. Davasız yargılama
olmaz ilkesi, iddianamede gösterilmeyen fiilden yargılama yapılamamasını ifade
etmektedir. Bu nedenle iddianamede gösterilen fiilden dolandırıcılık suçunun
oluştuğuna kanaat eden mahkemenin bu suçtan mahkûmiyet hükmü kurmasının
önünde bir engel bulunmamaktadır.
The use of products belonging to a registered trademark without the consent of
the trademark owner is one of the acts considered infringement of the trademark
right. Selling goods or services by infringing on the trademark right by quotation or
confusion is one of the optional acts of the crime of infringing the trademark right. It
is a fraudulent act to use someone else’s brand as if the perpetrator is his own. As a
result of this fraudulent act with the sale, the perpetrator gains a benefit. For fraud
to occur, fraudulent action, deception of the victim and damage to the other party’s
assets must occur in addition to providing benefits. Since the deceived person obtains
a performance through the sale transaction, it should be analyzed whether the crime
of fraud has occurred, taking into account the theories of property damage.
As in the case subject to the decision, if the number of victims is more than one and
a verdict of acquittal is given as a result of the trial initiated for the crime of fraud
upon the complaint of one of the victims, it is a question whether a new trial can be
initiated for the crime of fraud. An answer to this problem should be sought within
the framework of the principle of non bis in idem, taking into account the scope of the
first indictment.
In the Supreme Court decisions, it is stated that if the indictment is drawn up for
the crime of infringing on the trademark right, a conviction cannot be made for the
crime of fraud. The court, not with the crime shown in the indictment; connected with
the verb. The principle of no trial without a lawsuit means that no trial can be made
for an act not shown in the indictment. For this reason, there is no obstacle for the
court, which is convinced that the crime of fraud occurred due to the act shown in the
indictment, from establishing a conviction for this crime.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 1 Şubat 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 1 Sayı: 1-2 Haziran-Aralık 2022 |