Bilim ve teknolojinin gelişmesiyle beraber özellikle 19. yüzyılda endüstriyel tesisler çoğalmaya başlar. Bu tesislerin atmosfere bıraktığı sera gazları dünyanın sıcaklığının artmasına yol açar. Ulaşım ve enerji ihtiyacının karşılanması için kullanılan yakıtların da olumsuz etkisi ile küresel ısınmanın şiddeti artar. Buna nüfusun hızla artması ve bu nüfusu barındırmak ve ihtiyaçlarına cevap vermek için doğanın tahrip edilmesi eklenince dünya geri dönüşü olmayan bir çevre felaketi ile karşı karşıya kalır. Ekoeleştiri kavramı, tam da bu ortamda edebî metinlerde çevre bilincinin ele alınmasıyla birlikte gelişim gösterir.
Cumhuriyet Dönemi yazarlarından Necati Cumalı, henüz küresel ısınmanın gündemde olmadığı bir dönemde “Susuz Yaz” adlı hikâyesini yazar. Cumalı, bu hikâyede kurak bir coğrafyada tarımla uğraşan insanların suya olan bağlılığını ele alır. Urla’nın Tekebaşı köyünde, ekiciler yıllardan beri köyün ortak malı olan bir havuzdan tarlalarını sular. Kocabaşlar kendi topraklarında çıkan bu suyu tarlalarında yaptıkları havuzda biriktirip diğer köylülerle paylaşmayınca köydeki düzen bozulur. Çıkan kavgada insanlar ölür ve köyde büyük bir trajedi yaşanır. Öyküde suyun tahakküm altına alınması, yani doğaya müdahale neticesinde yaşanan kriz metni ekoeleştiri açısından incelenmeye değer kılar. Bu çalışmada Necati Cumalı’nın “Susuz Yaz” hikâyesi ekoleştiri bağlamında incelenmeye çalışılmıştır.
With the advancement of science and technology, particularly in the 19th century, industrial facilities began to proliferate. The greenhouse gases emitted by these facilities lead to an increase in the Earth's temperature. The intensity of global warming increases due to the adverse effects of fuels used to meet transportation and energy needs. When the rapid increase in population is added to this, along with the destruction of nature to accommodate and meet the needs of this population, the world faces an irreversible environmental disaster. The concept of ecocriticism develops in literary texts precisely in this context, with the consideration of environmental consciousness.
Necati Cumalı, a writer from the Republican Era, writes his story "Susuz Yaz" at a time when global warming was not yet on the agenda. In this story, Cumalı addresses the attachment of people engaged in agriculture in a drought-stricken geography to water. In the village of Tekebaşı in Urla, farmers have been watering their fields from a pond that has been the common property of the village for years. When the Kocabaş family hoards this water, which comes from their own land, in a pond they built in their fields and refuse to share it with the other villagers, the harmony in the village is disrupted. People die in the ensuing fight, and a great tragedy occurs in the village. The crisis resulting from the domination of water or intervention in nature in the story makes it worthy of examination from an ecocritical perspective. In this study, Necati Cumalı's story "Susuz Yaz" is attempted to be examined in the context of ecocriticism.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Türkiye Sahası Yeni Türk Edebiyatı |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Nisan 2024 |
Gönderilme Tarihi | 8 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 21 Nisan 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 15 |