Theophile Gautier 1852’de, Marsilya’dan bir vapura biner. Önce İzmir’i gezer, ardından İstanbul’a gelir. İstanbul’da kaldığı yetmiş gün boyunca üzerine yerli kıyafetler giymek ve şehrin ücra mahallelerinde gezmek suretiyle yerli hayatın tadına varır, insanların içine karışır. Onların zevk ve kültürünü deneyimler. Bu zevklerden biri de yangın seyretmedir. Ahmet Hamdi Tanpınar, Gautier’i okumuş ve özümsemiş bir aydın olmakla birlikte, iyi bir yangın seyircisidir. Buna dair ipuçlarını hem Beş Şehir’de hem de bazı kurmaca eserlerinde, paragraf aralarında vermiştir. Orhan Pamuk ise hem iyi bir Gautier hem de iyi bir Tanpınar okuyucusu olmasının yanı sıra, aynı zamanda yangın seyretmeyi kendine zevk edinmiş bir kimsedir. İstanbul Hatıralar ve Şehir adlı eserinin yanı sıra, Masumiyet Müzesi’nde de bu tuhaf zevke dair izlenim ve duygularını paylaşır. Bir insanın, yangın gibi bir felaketten zevk alması, onu izlerken mutlu olması, başta anlaşılacak bir şey değildir. Ancak çoğu insan, belki de nefsine uyarak yangın seyri sırasında, hayatın sıradan hâlinden uzaklaşıldığından ya da kendisine o anda bir zarar gelmemiş olmasının verdiği rahatlık ve güvence ile bu tip felaketlerden hoşlanır. Bunlardan, bir suçluluk duygusu eşliğinde estetik bir zevk de duyar. Güzel sanatlarda “yıkım estetiği” adı verilen bu estetik, dehşetin seyirlik bir imgeye dönüşmesinden başka bir şey değildir. Bu yazıda, önce yıkım estetiğinin ne olduğundan bahsedilerek bu üç yazardaki yangın seyretme zevkini anlamak için gayret edilmiştir.
Bu makaleyi, 11 Nisan 2020’de 22 yaşında koronadan kaybettiğim İTÜ Uçak Mühendisliği son sınıf öğrencisi kardeşim Emircan Kılıçkaya’ya ithaf ediyorum.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Temmuz 2022 |
Gönderilme Tarihi | 20 Mart 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 |