Köylerden şehirlere göçün yoğun biçimde yaşandığı 1960’lı yılların Türk insanı önlerine açılan Avrupa kapısını aralayarak ikinci bir göçle Almanya’ya gider. Birincisi ne kadar zor ve sancılı olsa da ikincisi kadar ağır gelmez onlara. Herşeyi geride bırakıp yeni bir dünyaya adım atmak öncelikle özlemle, hasretle bütünleşir. Almanya’daki Türk varlığı çok öncesine, öğrenim için giden öğrencilere dayanır ancak her iki milletin toplumsal anlamda ilk karşılaşması iki ülke arasında 31 Ekim 1961’de imzalanan iş gücü anlaşmasıyla başlar. Bu tarih Türk işçilerinin yeni umutlara yelken açtığı bir zaman dilimi olmakla birlikte yepyeni, daha o güne kadar karşılaşmadıkları sorunlarla yüzleşmeleri gereken bir tarih olacaktır. Türklerin Almanya’ya gittikten sonra yaşamış oldukları sorunları genel olarak değil kuşaklara göre gruplandırarak incelemek yerinde olacaktır, çünkü birinci kuşakla ikinci kuşak arasında ve diğer kuşakların da kendi aralarında birçok farklılık bulunmaktadır. Almanya’ya ilk giden birinci nesil Türk işçileri misafir işçi olarak adlandırılır, çünkü bir süre çalıştıktan sonra memleketlerine geri dönecekleri düşünülmektedir. Oysa bugün itibariyle onların Almanya’daki varlığı 55 yılını doldurmaktadır ve geri dönmeye de hiç niyetleri yoktur. Çalışmada, Türkiye’deki akrabalarının “Almancı” biçiminde hitap ettiği Almanya’daki Türklerin sorunları nesiller arasındaki farklılıklar gözetlenerek ele alınmıştır. Birinci nesil Türklerin dil, kültür ve konaklama gibi sorunları varken ikinci neslin iki kültür arasında kalmışlık ve üçüncü neslin de aidiyet sorunu ön plana çıkmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Temmuz 2016 |
Gönderilme Tarihi | 5 Haziran 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2016 Cilt: 2 Sayı: 3 |