Şehirlerin
iaşesini sağlamak, yönetim şekilleri ne olursa olsun devletlerin temel
kaygılarından olmuştur. Devlet yöneticileri, meşruiyetlerini sağlamanın yolu
olarak halkın temel gereksinimlerinden olan besin ihtiyacını karşılamaya ve bu
konuda gerekli düzenlemeleri yapmaya hassasiyet göstermişlerdir. Alman kimyager
Justus von Liebig’in eti “yüksek protein kaynağı” olarak tanımlamasının
ardından et, iaşenin en temel unsurlarından birine dönüşmüştür. Et, çalışma
koşullarının gerektirdiği fiziki dayanıklılık ve gücü sağlaması bakımından
özellikle işçi sınıfının diyetlerinin en başında gelmeye başlamıştır. Nüfusun
büyük çoğunluğunu oluşturan bu sınıfın ihtiyaç duyduğu söz konusu kaynağın
sağlıklı, ucuz ve bol miktarda temini ise, devletler için ciddi bir yükümlülüğe
dönüşmüştür. Halkın et ihtiyacını önceleri şehir merkezinde bulunan, kesim
işlemini dükkânının avlusundaki alanlarda gerçekleştiren özel kasaplar
karşılamıştır. Ne var ki şehirlerin büyüyüp kalabalıklaşmasıyla birlikte artan
et talebi, her gün çok fazla sayıda çiftlik hayvanının şehirlerin merkezinde
kesilmesine yol açmıştır. Yarattığı rahatsız edici görüntünün yanı sıra
sağlıksız çevre koşullarına sebep olması, hayvan kesim faaliyetini acil
müdahale gerektiren bir soruna dönüştürmüştür. On sekizinci yüzyıldan itibaren
bu sorun, hümanistlerin de girişimiyle bir reform kapsamında değerlendirilmeye
başlanmıştır. Et iaşesinin halkın sağlığını tehdit etmeyen ve şehrin görseline
zarar vermeyen koşullarda yapılmasını sağlamak için, devlet eliyle halk mezbahaları
açılmıştır. Bu bağlamda bu çalışmada, et temini sorununa cevaben ortaya çıkan
mezbaha reformu ele alınmıştır. Bu reform kapsamında Avrupa’nın en büyük
metropollerinden olan Viyana, Berlin, Londra ve Chicago şehirleri bol hayvan
stoğu bulundurmaları ve yoğun bir kesim faaliyetini sürdürmeleri bakımından
incelenmiştir. Aynı dönemler içinde Osmanlı’daki dinamikler araştırılmış, bu
örnekler üzerinden yapılan kıyaslamalarla Osmanlıdaki mezbaha reformunun özgün
yönleri ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Providing food supplies has been one
of the main concerns of the states, regardless of their regime. State
administrators, as a way to ensure their legitimacy, were sensitive to meet the
basic needs of the people and to make the necessary arrangements in this
regard. After German chemist Justus von Liebig defined meat as a high protein
source, the meat became one of the most basic nutritional resources the state
had to provide. As it provides physical endurance and power required by working
conditions, meat began to come first in the diets of the working class.
Providing healty, cheap and abundant meat source, which is a need of the workin
class –the majority of the population- turned into a serious obligation for
states. Formerly, the meat required by the public was supplied by private
butchers who performed the slaughtering in the areas of their shop’s courtyard.
However, the increasing demand for meat due to the growth of the cities, led to
the large number of farm animals being cut at the center of the cities every
day. Thus, animal slaughtering turned into a problem requiring immediate
intervention because it created an uncomfortable appearance and caused
unhealthy environmental conditions. From the eighteenth century onwards, this
problem began to be considered within the framework of a reform. The attempts
of humanists were also influential in this evaluation. To provide meat in
conditions that did not threaten the health of the people and did not harm the
visual of the city, public slaughterhouses were opened. In this context, in
this study, the slaughterhouse reform that emerged in response to the problem
of the supply of meat was discussed. Within the scope of this reform, the
cities of Vienna, Berlin, London and Chicago, which are among the largest
metropolises in Europe, were examined. The reason for choosing these cities was
that they had in abundant stock of farm animals and that slaughtering work was
quite dense in these cities. In the same periods, the dynamics of the Ottoman
Empire were researched and the original aspects of the Ottoman slaughterhouse
reform were tried to be revealed through the comparisons made on these
examples.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Sağlık Kurumları Yönetimi |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Haziran 2019 |
Gönderilme Tarihi | 28 Şubat 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 4 Sayı: 1 |