Son yıllarda Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki savaşın parçaladığı ülkelerden gelen kitlesel göç akımı ile Avrupa büyük bir göç krizi ile yüz yüze kalmıştır. Çoğu Müslüman ülkelerden gerçekleşen bu göç akımı AB üye devletleri arasında sadece vize kotaları ile dağıtımın sağlanması, mültecilerin yerleşmesi için sorumluluk paylaşılması konusunda isteklilik, mültecilerin iddialarının kabul edilmesi gibi ülkelerarası göç akımını uygun araçlarla düzenleyecek gerçek bir göç politikası gerekliliği üzerine tartışmaya neden olmamış, göçmenlerin topluma entegrasyonu konusunu da tekrardan tartışmaya açmıştır. Dahası, Irak ve Şam İslam Devleti jihatçılarının Avrupa Birliği üye devletlerindeki genç Müslüman Avrupalılardan asker toplaması Avrupa’da göçün tekrar güvenlikleştirilmesi olasılığı üzerindeki şüpheleri arttırmıştır. Makalede bu dönemdeki güvenlikleştirme anlatılırken “tekrar-Güvenlikleştirme” (re-securitization) terimi kullanılmıştır çünkü ABD’de gerçekleştirilen 11 Eylül 2001 terör saldırıları ve sonrasındaki Madrid (2004) ve Londra (2005) El Kaide saldırıları ile göç zaten güvenlikleştirilmişti. Makale, Müslüman göçmenlerin algılanan imajını “kültürel tehditten” “terör tehditine” evrimini Soğuk Savaş sonrası dönem, 11 Eylül sonrası dönem ve Arap Baharı sonrası dönem olarak ele alıp üç dönem altında değerlendirmektedir. Avrupa’da Müslüman göçmenlerin mevcut tehdit olarak inşa edilmesinde ve bu durumun normal dışı yöntemlerle kontrol altına alınmasını meşrulaştıran ve merkez partileri etkileyen aşırı sağ partilerin söylemlerini ve söz edimini (speech act) incelemektedir. Sonunda da İŞİD tehditinin Avrupa’da göçü tekrar güvenlikleştirme üzerindeki olası etkisine odaklanmaktadır.
Irak ve Şam İslam devleti (İŞİD) Avrupa Birliği güvenlikleştirme algılama göç
Europe has faced with a huge immigration crisis due to a mass immigration flow from war-torn countries of the Middle East and North Africa recent years. Migration flow from mostly Muslim countries not only led to the discussions on the necessity of a real common migration policy for the EU with appropriate tools to regulate the flow of immigrants among countries including visa quotas distributed among EU states, a willingness to share responsibility for the settlement of refugees, acceptance of refugee claims but also re-opened the debate of the integration of immigrants in their societies. Moreover, recruitment of Islamic State (ISIL) jihadists from among young European Muslims in European states has raised doubts about the re-securitization of migration in Europe. I used the term “re-securitization” because migration was already securitized after the 9/11 terror attacks in the United States (2001) and the following Al-Qaeda bombings in Madrid (2004) and London (2005). This article evaluates the perceived image of Muslim immigrants by examining three different eras: the post-Cold War era, the post 9/11 era and the post-Arab Spring era and its evolution from “cultural threat” to “terror threat”. It analyzes the far-right parties’ discourse and speech acts in Europe, which have affected mainstream parties’ construction of the Muslim immigrants as an existential threat and legitimized their extraordinary measures to contain it. Finally, it focuses on the possible impact of the ISIL threat on the re-securitization of migration in Europe.
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 29 Haziran 2015 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 |