Avrupa Birliği (AB) üyesi ülkeler ile Amerika Birleşik Devletleri (ABD) arasındaki ilişkiler, oldukça köklü bir geçmişi olan, iki Dünya Savaşı’nın birlikte kazanılması ve Avrupa kıtasının yeniden inşa edilmesi gibi ortak işbirliği temeli üzerinde şekillenen ilişkilerdir. İki taraf, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ekonomik ve güvenlik kurumlarını oluşturarak liberal sistemin kurulmasını sağlamışlar ve normatif düzeni birlikte inşa etmişlerdir. Uzun yıllar boyunca süren liderler arasındaki olumlu diyalog, elitler ve bürokratlar arasındaki işbirliği, kamuoyunun ortak algısı ve ortak hatıralar ilişkinin devamlılığını sağlamıştır. Bununla birlikte 2008 ekonomik krizi ve peşi sıra yaşanan Arap Baharı süreci, mülteci sorununu ciddi bir sorunsal haline getirirken Avrupa’da ve ABD’de aşırı sağın yükselmesine neden olmuştur. Bu çerçevede popülist söylemler kabul görmeye başlamış; demokrasi, liberalizm, çoğulculuk gibi benimsenmiş değerlerde bir aşınma söz konusu olmuştur. Bu dönemde göreve başlayan Donald Trump’ın kendisinden önceki başkanlardan farklılaşan dış politika anlayışı ve kendine özgü siyasi tavrı, AB ve ABD arasında daha önce hiçbir dönemde yaşanmamış krizlere neden olmuş, liberal dünya düzenini oluşturan çok taraflılık, kolektif güvenlik, küresel ekonomi gibi temelleri sarsmıştır. Trump’ın dış politikada fayda-maliyet analizi, ulusal çıkarın üstünlüğü, çok taraflılıktan uzaklaşma gibi daha çok realist söylemlerden oluşan ve kendisi tarafından da ilkeli realizm olarak isimlendirilen doktrini, AB ile ilişkilerde önemli bir güven bunalımını beraberinde getirmiştir. Bu çerçevede çalışma, Trump döneminde AB-ABD ilişkilerinde ortak değerler, kolektif güvenlik ve liberal ekonominin devamlılığı gibi temellerin nasıl etkilendiğini incelemektedir. Çalışmanın argümanı, Trump’ın politikalarının ABD ile AB tarafından İkinci Dünya Savaşı sonrasında geliştirilmiş olan liberal düzeni faklı açılardan zafiyete uğrattığı, ABD’nin geleneksel politika çizgisinden uzak olduğu, ancak, sözü edilen sorunların, Joe Biden’ın 2020 ABD Başkanlık seçimlerini kazanmış olmasının gösterdiği gibi, bu liberal düzeni ve transatlantik ilişkileri kökten değiştirecek politikalar olmadığı ve bunların daha çok dönemsel sorunlar olarak değerlendirilebileceğidir.
Transatlantik ilişkiler güvenlik NATO Donald Trump Avrupa Birliği
The relations between the European Union (EU) member states and the United States (US) have a long-standing past; these relations are built upon their collective victory in two World wars and the cooperation for rebuilding the European continent. Both parties have laid the foundations for the liberal system by creating economic and security organisations after the Second World War, establishing the normative order together. The positive dialogue between the leaders that has lasted for years, the collaboration between the elites and bureaucrats, the common perception of the public, and shared memories have maintained the continuity of the relations. However, the economic crisis in 2008 and the subsequent Arab Spring have turned the question of refugees into a serious problem while bringing about the rise of the far-right in both Europe and the US. Within this framework, populist appeals have started to gain ground, indicating the erosion of adopted values such as democracy, liberalism, and pluralism. The foreign policy and political attitude of Donald Trump deviating from previous presidents have provoked unprecedented crises between the EU and the US, shaking the foundations of the liberal World order like multilateralism, collective security, and global economy. The foreign policy doctrine followed by Trump consisting of realist appeals such as cost-benefit analysis, the superiority of national interests, and the deviation from multilateralism, which is also called principled realism by Trump, has brought about a significant confidence crisis in the relations of the US with the EU. In this respect, this article examines the EU-US relations under the presidency of Trump in consideration of the way how foundations such as common values, the future of collective security, and the continuity of the liberal economy are affected during this period. It argues that the said problems are temporal and that they would not radically change the liberal order and transatlantic relations, as Joe Biden’s victory in the 2020 US Presidential election suggests.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 |