Çeşitli geleneklerde, “kuşların dili” diye isimlendirilen gizli bir dilden sık sık söz edilir. Böyle bir tanımlama, elbette semboliktir. Zira, yüksek inisiyasyona sahip olanların kullandığı bu dilin bilinmesine atfedilen önemin bizzat kendisi, onu harfî olarak (littéralement) anlamamıza müsaade etmemektedir. Kur’an’da şöyle zikredilmektedir: “Süleyman Dâvûd’a vâris oldu ve dedi ki: Ey insanlar!
Bize kuş dili öğretildi (ullimnâ mântıka’t-tayri) ve bize her şeyden verildi...” (en-Neml 27/16). Başka yerlerde, meselâ Kuzey’e ait efsanelerde Siegfrid gibi ejderhaları yenen kahramanların, kuşların dilini zahmetsizce anladıklarını görüyoruz. Bu da, söz konusu sembolizmi kolayca yorumlamamızı sağlamaktadır. Gerçekten de, ejderhaya karşı kazanılmış olan zafer, doğrudan doğruya –bu ejderhanın, yaklaşılmasına engel olduğu birtakım nesnelerle temsil edilenölümsüzlüğü elde etme sonucunu doğurmaktadır. Ölümsüzlüğün elde edilmesi de, özü itibariyle, insanî mertebenin (état humain) merkezi ile tekrar bütünleşme
sonucunu doğurmaktadır. Yani, varlığın yüksek mertebeleri ile iletişimin kurulduğu nokta ile bütünleşme gerçekleşmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 23 Ocak 2014 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2002 Sayı: 23 |
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi açık erişimli bir dergidir
Açık Erişim Politikası için tıklayınız.