Öz
Türklerin 5. yüzyıla kadar inen yazılı kültürle tanışıklıkları dâhil olunan kültür çevrelerinde giderek artmıştır. Orta Çağ’da Türklerin de bulunduğu coğrafyada farklı bilim dallarında pek çok Türk bilim adamı yetişmiş, göçlerle birlikte bu bilgi ve birikim Türklerin yurt tutmaya çalıştıkları Anadolu’ya kadar ulaşmıştır. 11. yüzyılda Selçukluların hüküm sürdüğü yerlerde medreseler, kütüphaneler, camiler, tekkeler inşa edilmiş; ilmî hayat canlanmıştır. Yunus Emre’nin yaşadığı dönemde Anadolu’da belli bir okuryazarlık seviyesine gelindiği kabul edilebilir. Bununla birlikte yazılı gelenek etrafında verilen eserlerin herkese ulaşabildiğini söylemek mümkün değildir. Sözlü geleneğin canlı bir biçimde varlığını sürdürdüğü bu dönemde el yazmaları etrafında dinleyici grupları oluşmuştur. Yazmayı bilenlerin çeşitli ortamlarda duydukları ve dinledikleri metinleri kaydettikleri de ileriki yüzyıllara ait belgelerden yola çıkarak söylenebilir. Bu çalışmada; Yûnus Emre Dîvânı’nın Mustafa Tatcı tarafından hazırlanan tenkitli metni esas alınarak Dîvân’da geçen “okuma” kavramı, sözlü kültür ve yazılı kültür bağlamında ele alınmış, “okuma” kelimesine verilen anlamlar ve okuma biçimleri tespit edilmiştir. 14. yüzyılın ilk yarısında vefat eden Yunus Emre’nin şiirlerinden hareketle, “okuma” kavramını halkbilimi bakış açısıyla incelemek sözlü kültürden yazılı kültüre geçişi anlamaya ve anlamlandırmaya katkı sağlayacaktır. Yunus Emre’nin birbirine karışmış olan tarihî ve menkıbevî hayatı, onun okuryazarlığı ve eğitimi konusunda farklı fikirlere yol açmıştır. Bu makale, Yunus Emre’nin okuryazarlığına değil, şiirlerinde geçen “okuma” kavramına odaklanmaktadır. Bu sebeple Yunus Emre’ye kadar geçen süreçte Türklerin oluşturdukları yazılı kültür ortamının çerçevesi çizilmeye çalışılmış, bir okuma ortamı olarak tekke üzerinde durulmuştur. Tekke çevrelerinde oluşan kültür ortamları sözlü ve yazılı olmak üzere iki koldan gelişmiştir. Yunus Emre ilahileri de bir taraftan sözlü gelenek diğer taraftan divan, mecmua ve cönkler aracılığıyla yazılı gelenek yoluyla süreklilik kazanmıştır. Dolayısıyla Yunus Emre ilahilerinin söylendiği/okunduğu çevrelerde “okuma” kelimesine yüklenen anlam süreci anlamak adına önemlidir. Yûnus Emre Dîvânı’nda sözlü kültür ortamı ve yazılı kültür ortamı çevreleri olarak geçen mekânlar medrese, mektep, mescit, cami ve tekkedir. Dîvân’da “okuma” kelimesine söz ve yazı bağlamında anlam verildiği görülmüştür. Yazılı kültür ortamında okumak, kitaptan ve defterden yazılı bir metnin anlamını çözmek ve öğrenim görmek anlamlarında kullanılmıştır. Tekkelerdeki eğitim süreci ve uygulamaları, yazılı kültür ortamının “okuma” merkezli kavramlarıyla ifade edilmiştir. Daha çok söz etrafında şekillenen, bununla birlikte yazının da yer aldığı tekke ortamında okuma; anlama, idrak etme, kendini ve Hakk’ı bilme gibi anlamlara gelmektedir. Söz konusu ortamlarda yüzünden okuma, sessiz okuma, sesli okuma ve ezberden okuma biçimleri şekillenmiştir. Okuma, yazıdan bağımsız olarak “davet” anlamına da gelmektedir. Sonuç olarak; Yûnus Emre Dîvânı’nda “okuma” kelimesinin sözlü kültür, sözlü-yazılı kültür ve yazılı kültür bağlamlarında birbiriyle ilişkili olmak üzere farklı anlamlar içerdiği görülmektedir.