Bu çalışma Christian Petzold’un Transit (2018) filmini, mülteci figürü çerçevesinde ve göç, kimlik, yersizlik-yurtsuzluk gibi temalar etrafında çözümlemeyi amaçlamaktadır. Anna Seghers’in Transit romanından uyarlanan film, II. Dünya Savaşı sırasında Avrupa’da sıkışıp kalmış bir grup mülteciye odaklanan romandan farklı olarak, günümüzdeki mülteci kriziyle bağ kurmaya olanak sağlamaktadır. Dolayısıyla film Avrupa’nın geçmişiyle ilişki kurma ve yüzleşme girişimi olduğu kadar günümüz Avrupa’sıyla da yakından ilişkilidir. Çalışma Zygmunt Bauman, Hannah Arendt, Giorgio Agamben gibi düşünürlerden ve Lacancı psikanalizden hareketle, filmin kolektif belleğe seslenerek geçmişten günümüze mülteci olma durumunu hangi kavram ve tartışmalarla ilişkilendirdiğini araştırmaktadır. Çalışmanın sonucunda, mültecilerin anlatıda toplumsal düzenin hayali bütünlüğünü tehdit eden, sınırların dışına atılması gereken ötekiler/yabancılar olarak tanımlandığı, bürokratik kurumların ise toplumsal simgesel düzende Yasa’nın uygulayıcıları işlevini üstlendikleri görülmektedir. Bu noktada film yaşamla ölüm arasındaki sınır çizgisinde, geçicilik ve belirsizlik temelinde hayatlarını sürdüren mültecilerin görünmez olma, kimliği yitime endişesini ve yersiz-yurtsuzluğa bağlı huzursuzluğunu açığa çıkarmaktadır. Filmin estetik tercihleri ise mültecilerin bir kurban anlatısı içinde sunulmasının önüne geçmektedir.
Bu çalışma, “5th International Conference in Communication and Media Studies” başlıklı konferansta sunulan sözlü bildiriden yararlanılarak üretilmiştir.
This study aims to analyze Christian Petzold’s film Transit (2018) in the context of themes such as immigration, identity, homelessness, and refugee figure. Adapted from Anna Seghers’ novel Transit, the film differs from the novel, which focuses on a group of refugees trapped in Europe during World War II, and allows us to connect with the current refugee crisis. Therefore, the film is closely related to today’s Europe as much as it is an attempt to relate to and confront Europe's past. Based on thinkers such as Zygmunt Bauman, Hannah Arendt, Giorgio Agamben, and Lacanian psychoanalysis, the study explores which concepts and discussions the film relates to the situation of being a refugee from past to present by appealing to the collective memory. As a result of the study, it is seen that refugees are defined in the narrative as others/foreigners who threaten the imaginary integrity of the social order and need to be thrown out of the borders, while bureaucratic institutions assume the function of executors of the Law in the social symbolic order. At this point, the film reveals the anxiety of being invisible, the loss of identity, and the unrest due to the homelessness of refugees, who live on the borderline between life and death, on the basis of transience and uncertainty. The aesthetic preferences of the film, on the other hand, prevent refugees from being presented in a victim narrative.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | İletişim ve Medya Çalışmaları |
Bölüm | Makaleler (Tema) |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 19 Temmuz 2023 |
Gönderilme Tarihi | 18 Nisan 2023 |
Kabul Tarihi | 5 Haziran 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Cilt: 10 Sayı: 1 - Yemek Kültürleri |