Egemeni, “olağanüstü
hale karar veren” olarak tanımlayan
Schmitt, hukuk düzenini savunan
liberalizmin siyasal olanın doğasını kavrayamayacağını ve siyasalın doğasını açığa vuran olağanüstü
durumla baş edemeyeceğini iddia eder. Bu minvalde Schmitt, Locke’u da devleti
bir makine gibi tasarladığını düşündüğü liberal legalist geleneğe yerleştirir
ve eleştirir. Oysa Locke kolaylıkla
Schmitt’in legalist liberal geleneğe dair genellemesine uymaz. Çünkü istisna ile baş etmek söz konusu
olduğunda o, yönetimi sanıldığı ölçüde yasayla sınırlanmaz; yönetimi imtiyaz
gücüyle tahkim eder. Bazen yasaya aykırı
eylemde bulunmayı dahi içerebilecek olan imtiyaz yetkisi olağanüstü durumlarla
baş etmek için yönetime
tanınmış bir takdir yetkisidir. Bu yetki halkın iyiliğe kullanılmak
zorundadır. Schmitt, Locke’un bu imtiyaz kuramını büyük ölçüde görmezden gelir.
İmtiyazla güçlendirilmesine karşın Lockecu yönetim asla Schmittçi anlamda
kadir-i mutlak bir egemen olamaz; Tanrı’yı ikame edemez; fakat krizlerin üstesinden gelebilir. Locke,
anayasal bir düzende daima bir risk içeren bu yasadığı gücü bir başka yasadığı
güç olan devrim hakkı ile dengelemeye çalışır.
Schmitt, who defines the sovereign as an extraordinary
decision, claims that he cannot comprehend the nature of liberalizing politics
that advocates the rule of law and cannot cope with the extraordinary situation
that hampers his nature. In
this way, Schmitt places Locke in a liberal legalist tradition that he thinks
he designed the state as a machine. Locke, however, does not fit easily into
Schmitt's generalization of the legalist liberal tradition. Because when it
comes to coping with the Exception, he does not limit the administration to the
extent that he thinks it is by the law; the administration arbitrates with the
prerogative power. The privilege, which may sometimes involve even acting
against the law, is a recognized discretionary authority to deal with
extraordinary situations. This authority must be used to the benefit of the
people. Schmitt ignores Locke's prerogative theory to a large extent. Despite being empowered, Locke’s administration can never be an absolute
sovereign in the sense of Schmidt’s ; but may overcome the crises. Locke tries to balance this extralegal power, which is
always a risk at the constitutional level, with the right of revolution, which
is another extralegal power.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Mayıs 2019 |
Gönderilme Tarihi | 23 Mayıs 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 10 Sayı: 1 |
ISSN: 1309-6087, e-ISSN: 2459-0711
Mukaddime is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).