Bu araştırmada kadın ve doğa benzeşliğinin arkasında yatan “örtük erilliğe” dikkat çekmek ve bu yolla Türkiye’deki ekofeminist yazınına katkı sunmak amaçlanmıştır. Ekolojik krizle de ilişkili olduğu düşünülen kadın/erkek, doğa/kültür gibi ikilikler yoluyla kadın ve doğanın çifte sömürüye maruz kalması ekofeminist yaklaşımlar ışığında tartışılmış, içinde bulunduğumuz süreç sürdürülemezlik ve ekolojik kıyamet olarak yorumlanmıştır. Öyle ki ekofemistlerin seslerindeki uyarı tonunu duyurabilme istekleri çalışmanın başlığına yansımıştır. Kadın çalışmalarında tercih edilen niteliksel araştırma yöntemi ve derinlemesine görüşme tekniğinin kullanıldığı araştırmada, elde edilen bulgular beş başlık altında tartışılmıştır. İlk olarak doğa ve kadını birbirine özdeş kılarak değersizleştirirken kendini perdeleyen eril zihniyet “Doğa kadın değildir” sözüyle eleştirilmiştir. Her ne olursa olsun kültürü oluşturanın kadın olduğu vurgulanmış, sürdürülebilirliğin şehirliye tutulmuş bir havuç olduğu benzetmesi yapılmıştır. Doğanın bir peyzaj ya da aşkın bir manzara olarak adeta bir fotoğraf malzemesine indirgenmesi eleştirilirken, bireyleri korku ve endişeye sürükleyen kıyametçilik miti de, geç kalınmış ekolojik krize karşı önlem alınması bakımından olumlanmıştır. Sonuç olarak doğa ve kadına dair sorunlar ekofeminist yaklaşımlar ve söylemler ışığında incelenmiştir.
Ekofeminizm ataerkil kapitalizm kadın-doğa sürdürülemezlik ekolojik kıyamet
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makale |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2020 |
Gönderilme Tarihi | 20 Ağustos 2020 |
Kabul Tarihi | 29 Kasım 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 4 Sayı: 2 |