Adam Smith’in iktisadın kurucu metni sayılan Milletlerin Zenginliği eseri, kitabın ismine de yansıdığı üzere milletlerin zenginliğinin artışının doğası ve nedenlerine yönelik bir analizle, bu zenginliğin nasıl artırılacağına odaklanır. Smith’e göre zenginliğin ve dolayısıyla refahın artışının yolu serbest piyasa sistemidir. Smith akademik ve güncel tartışmalarda ya da iktisat ders kitaplarında yaygın biçimde serbest piyasa kuramına vurguyla ele alınır; hatta adı laissez-faire ile neredeyse eş anlamlı olarak anılır. Smith’in düşünsel mirası ve iktisat bilimine serbest piyasa kuramının çok ötesine geçen katkıları genellikle görmezden gelinir. Smith, aslında, Milletlerin Zenginliği’nde iktisadı bu kuramla sınırlı olmayacak şekilde, ahlak ve adalet perspektifinden ele alır. Öyle ki, piyasaya dair yaptığı, ünlü ve çok alıntılanan 'görünmez el' metaforunu, ilk kez Ahlaki Duygular Kuramı eserinde insanların ahlaki duygularının görünmez bir el gibi daha adil bir bölüşüme yol açacağını belirtirken kullanır. “Doğal özgürlüğün açık ve yalın sistemi” olarak tanımladığı kapitalizmi de bireylerin ahlaki duyguları doğrultusunda, karşılıklı yükümlülük bilinciyle davrandıkları bir yapı olarak ortaya koyar. Kitapta serbest piyasa savunusu ve önemli bir yer tutan merkantilizm eleştirisi, toplumun çoğunluğunun refahının sağlanması perspektifini temel alır. Smith burada merkantilizmi toplumun çoğunluğunun refahı pahasına az sayıda kişinin çıkarını koruması, kişisel özgürlüklere ket vurması yönünden eleştirir. Serbest piyasa sistemini de insan özgürlüğü ve ilerleme vaadi yönünden geçmiş ekonomik ve kurumsal yapılardan üstün görmekle birlikte toplumun bütünü açısından kusursuz olarak nitelemez; mutluluk, eşitlik, adalet, bireysel yapabilirlikler ve genel anlamda iktisadi ve sosyal refahı geliştirecek çeşitli reformlar gerektirdiğini düşünür. Yani serbest piyasa sistemini sadece iktisadi etkinlik değil, aynı zamanda adalet açısından ele alır. Toplumun çoğunluğunu oluşturan yoksulların sefaletiyle, ahlaki bir duygu olarak tanımladığı duygudaşlık kurar; refahlarının sağlaması gereğine önemle vurgu yapar ve bunun sağlanması konusunda devlete görevler yükler. Kısacası Smith, iktisat biliminin temel sorunu olduğunu düşündüğü büyümeyi işçi sınıfı başta olmak üzere bütün halkın ekonomik ve ekonomi dışı refahından bağımsız ele almayan; piyasanın -yine en keskin biçimde işçi sınıfını etkileyen- adalet ve eşitliğe aykırı arazlarından sıkça dem vuran, iktisadi analizinde bunları tespit etmekle kalmayıp çözüme kavuşmaları konusunda devleti göreve çağıran bir bilim insanıdır. Bütün bunlar göz önüne alındığında Smith’in saf bir laissez-faire savunucusu olduğu düşüncesinin önemli bir yanlış anlaşılma olduğu kolaylıkla söylenebilir. Aksine, Smith’in kapitalizmi etik bir tasarı olarak gördüğü iddia edilebilir. Bu bakış açısı, Smith’in iktisadi kavrayışı ve analizini değerlendirme açısından oldukça yararlı bir perspektif sunar.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Siyaset Bilimi (Diğer) |
Bölüm | Makale / Articles |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 27 Eylül 2024 |
Gönderilme Tarihi | 1 Mart 2024 |
Kabul Tarihi | 16 Eylül 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 48 Sayı: 3 |