The fact that Imams are regarded as innocent in Shīʻa Islam has added a religious value to their words and practices. According to this, the narrations claimed to be from the Imams constituted an important part of the ḥadīth collection of the sect. The Shīʻa scholars attribute the contradiction between the narrations to the taqiyyah made by the Imams to protect themselves and their followers. Accordingly, it is claimed that the Imams refrained from speaking the main view of the sect in order not to be identified in the society and gave fatwas in agreement with the opinion of ʻ āmmah, which is present in the society. As a natural result of this situation, it brings the practice of resolving the contradiction seen in the narrations by presenting it to ʻ āmmah. According to this, the Shīʻa scholars mention this rule as the criterion of preference in case of contradiction of the narrations, based on the narrations that the one which is approved to ʻâmmah should be abandoned in the context of dismissal, that the narration that does not comply with ʻ āmmah is the true view of the sect and the truth is in the one against ʻ āmmah. This practice, which exists in theory, its application in practice and its role in eliminating the contradiction between narrations is a matter of discussion. Accordingly, the article will examine the foundations of this application and examine its practical equivalence by examining the taqiyyah-contradiction relationship.
Şîa’da İmamların masum addedilmeleri onların söz ve uygulamalarına şerʻi bir değer kazandırmıştır. Buna göre İmamlardan sadır olduğu iddia edilen rivâyetler mezhebin hadîs külliyatının önemli bir kısmını oluşturmuştur. Şiî ulemâ rivâyetler arasında görülen teâruzun sebebini İmamların kendilerini ve müntesiplerini korumak için yaptıkları takiyyeye dayandırmaktadır. Buna göre İmamlar toplumda tespit edilmemek için mezhebin asıl görüşünü söylemekten kaçındıkları ve toplumda mevcut olan âmmenin görüşüne muvâfık fetvalar verdikleri iddia edilmiştir. Böylece kaynaklarda bulunan rivâyetlerde müteârız rivâyetler görülmüştür. Bu durum teâruzu gidermede rivâyetlerin âmmeye arz edilmesi uygulamasını gündeme getirmektedir. Buna göre iki müteârız rivâyetten âmmeye muvâfık olanın takiyye bağlamında söylendiği dolayısıyla terk edilmesi gerektiği, âmmeye muârız olan rivâyetin ise mezhebin gerçek görüşü olduğu ve hakikatin âmmeye muârız olanda olduğu şeklindeki rivâyetlere dayanan Şiî ulemâ bu kuralı rivâyetlerin teâruzu durumunda bir tercih kriteri olarak zikretmektedirler. Teoride var olan bu uygulama pratikteki uygulanışı ve özellikle rivâyetler arasındaki teâruzu gidermedeki rolü tartışma konusudur. Buna göre makale bu uygulamanın dayanaklarını, takiyye-teâruz ilişkisini inceleyerek bu uygulamanın pratikteki karşılığını tetkik edecektir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 24 Haziran 2021 |
Gönderilme Tarihi | 24 Ocak 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 50 |