Bu makale, Robert Altman’ın McCabe and Mrs. Miller (1971) ve Nashville (1975) isimli filmlerinden yola çıkarak; yönetmenin anlatısal ve sinemasal söylem bağlamında geliştirmiş olduğu kendine has üslubu anti-Hollywood perspektifinden incelemeyi amaçlamıştır. Çalışma, Altman’ın birçok filminde görülen ve bu iki filminde çok daha belirgin olan niteliklere odaklanmıştır. Bunlardan en önemlisi, Altman’ın film metinlerinde -adeta Amerika’nın kendisiyle özdeşleşen- western türünün anlatısal kodlarını ironik bir biçimde alt-üst etmiş (bir bakıma anti-western metnine dönüştürmüş) olmasıdır. Altman’ın bunu yaparken sıklıkla öz-düşünümsel (self-reflexive) öğelere başvurmuş ve açık sonlarla seyircinin düşünüş ve sorgusunu popüler kültür üzerine yöneltmiş olduğu görülür. Her iki filmin de üretildiği 70’li yıllar, hem Amerikan toplumu hem de Hollywood için bir umut döneminin sona erdiği yıllardır. 60’ların devrimci ruhundan uzaklaşılmış, Vietnam Savaşı’nın yarattığı yıkımın etkileri toplumsal ve ekonomik alanda çok daha fazla hissedilmeye başlanmıştır. Bununla birlikte 60’ların umudu haline gelmiş olan Yeni Hollywood akımı yerini yeniden geleneksel anlatı kodlarıyla örülmüş büyük bütçeli filmlere bırakmış, stüdyolar film üretim alanındaki hâkimiyeti yeniden ele geçirmiştir. Altman, tam da böyle bir dönemde ürettiği filmlerle bu umudu sürdürmeye çalışmış, kendine has üslubunu korumuştur. Çalışmanın incelediği filmlerde erkeklik, politika ve şov dünyası üzerinden Amerikan kültürüne dair keskin ve ironik bir eleştirinin, anti-Hollywood perspektifinde özgün bir sinemasal söylemle ortaya konulduğu görülmüştür.
İstanbul Kültür Üniversitesi
This article aims to analyze Robert Altman’s narrative and cinematic discourses as developed through his personal style from an anti-Hollywood perspective, by looking at two of his films: McCabe and Mrs. Miller (1971) and Nashville (1975). The article will concentrate on filmic characteristics seen in many of Altman’s films but more prominent in these particular films. Among these characteristics, one can see subversion of generic tropes; particularly that of the western – a genre which is associated with America itself. Through the ironic subversion of narrative codes, Altman has created an anti-western text. While doing this, Altman often employs self-reflexive elements and open endings in order to make the audience reflect on the values of their culture, particularly popular culture. The films, made in the 1970s, come after a period of hope for society and Hollywood; while the revolutionary fervor of the 1960s had fizzled, the devastating effects of the Vietnam War were being felt throughout society. Moreover, Hollywood’s renaissance was slowly giving way to blockbusters. In the films examined, Altman engages in a criticism of American culture by looking at masculinity, politics and show business. This criticism is laden with irony, employing an anti-Hollywood perspective, as distinguished by his auteurism.
Robert Altman anti-Hollywood self-reflexivity genre the western
Birincil Dil | İngilizce |
---|---|
Konular | Sosyoloji |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 30 Kasım 2020 |
Kabul Tarihi | 9 Kasım 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 16 Sayı: 31 |