Müslümanların tarihsel süreçte iman konusunda yaşadığı tartışmalardan biri de imanda taklid meselesidir. Çalışmanın temel odak noktası, klasik kelâm literatüründeki taklidî imanla ilgili görüşleri, günümüz bilimsel verileri ve öğrenme kuramları ışığında kritize etmektir. Çalışmanın temel motivasyonlarından biri, inananların büyük bir kısmının iman anlayışının taklide dayalı olmasıdır. Bu bağlamda kelâm âlimlerinin tahkiki iman için temele aldıkları nazar ve istidlâlin Tanrı'nın varlığına dair kesin bir kanıt sağlayamadığını iddia ettik. Dolayısıyla kelâm ekollerinin tahkiki iman konusunda benimsedikleri nazar ve istidlâle dayalı temellendirmenin yeterli olmadığı kanaatine vardık. Bu çerçevede kelâm ekollerinin imanı bilişsel sürece indirgeyen yaklaşımlarının, modern bilimdeki ayna nöronlar ve öğrenme kuramları açısından değerlendirilmesi gerektiğini öne sürdük. İnsan fizyolojisi üzerinde temellendirilen ayna nöronlar teorisiyle taklidin basit bir eylemsel benzerlik olmadığı, aynı zamanda bilişsel bir süreci de beraberinde getirdiği çıkarımını yaptık. Bununla beraber taklidin sosyal öğrenme kuramları ile ilişkisini ele alarak bunun tahkikî iman sürecindeki işlevi üzerinde durduk. Öğrenmenin sadece gözlemlenen davranışları taklid etmekle sınırlı olmadığını, bilişsel süreçlerin de önemli bir rol oynadığına vurgu yaptık.
This study confidently evaluates views on taqlid al-faith in classical theological literature, asserting that they can be assessed in light of neurobiology and modern learning theories. It is evident that a considerable number of believers base their understanding of faith in taqlid (mimicry). However, whether most people meet the criteria for achieving Tahqiq faith (research-based) remains uncertain. The criteria for achieving internalized faith are well-established and can be met with proper guidance and effort. This assertion is based on the perspectives of Muslim theologians on faith, which highlights the differences between taqlid and internalized faith. Taqlid faith is not based on reason. However, critical faith is based on reasoning and logical deductions, leading to the conclusion that Allah is the absolute creator of everything. It is important to note that while arguments based on reasoning and deduction alone may be insufficient to establish the existence of the divine in matters of faith, theological scholars assert that they are still a valuable tool in understanding and interpreting religious beliefs. Theological schools should reconsider their justification of the method of reasoning employed regarding the subject of internalized faith. Faith is not solely a cognitive process but also encompasses behavioral and emotional dimensions. This framework asserts that theological approaches that reduce faith in a cognitive process must be evaluated in the light of modern science's mirror neurons and learning theories. Mirror neurons, discovered by a group of scientists from the University of Parma, Italy, led by Giacomo Rizzolatti, are a crucial biological mechanism that significantly influences the way people relate to each other, empathy, and learning processes. The text clearly and confidently explains how mirror neurons in the brain respond to various experiential factors and how they affect cognitive function. It asserts that the theory of mirror neurons is grounded in human physiology and emphasizes that imitation involves both actional similarities and cognitive processes. The cognitive process in the theory of mirror neurons, whereby individuals believe in observing others, implies the use of reasoning.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Kelam |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2024 |
Gönderilme Tarihi | 12 Şubat 2024 |
Kabul Tarihi | 18 Mayıs 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Cilt: 26 Sayı: 49 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License.
SAUIFD bilginin yayılması ve zenginleşmesi için Açık Erişim Politikasına uymaktadır.