İslamî
ilimler içinde kelamın konumu bedende başın diğer uzuvlara olan konumu gibidir.
Bu, dinin özünü, temelini teşkil eden itikadî ilkeleri ve konuları açıklaması
ve kanıtlamasına bağlı olarak diğer ilimlerin kelama muhtaç olmalarıyla ilgili
bir durumdur. Kelam, başlangıçta Mutezile ile önce akla, Eşarilerin erken dönem
temsilcileri (mütekaddimûn) ile sonra nakle, daha sonra yine Eşarilerin geç
dönem temsilcileriyle (müteahhirûn) felsefeye doğru evrilen yapısıyla kendi
içinde farklı bir gelişim seyrine sahiptir. Kelamın felsefîleşme süreci Gazzâlî
ile başlar. Sonrasında Fahreddin Râzî ile bu süreç zirveye taşınır. Râzî
sonrası oluşan damar tam olarak kelamî bir damar değil, felsefî, daha net
ifadesiyle metafizik bir damardır. Deyim yerindeyse Gazzâlî sonrası ortaya
çıkan kelam, Meşşâî/felsefî ekole alternatif bir dinî/teolojik yapılanma
çabasıdır. Bu süreç tabiî olarak kelamın metafizikleşmesini kaçınılmaz
kılmıştır. Metafizik hem ismi hem de konusuyla kendisi dışındaki ilimleri
kuşatan temellik iddiasıyla meydan okurken kelam bu meydan okumaya kayıtsız
kalamazdı. Sonuçta metafizikle girdiği amansız mücadelede kelamın isim ve konu
yönüyle belli oranda değişmeden kalması düşünülemezdi.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2019 |
Gönderilme Tarihi | 11 Ekim 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Sayı: 43 |