Currently, numerous madrasas in Eastern Anatolia Region actively provide traditional education. These madrasas have managed to survive with community support without any state aid and have taken an important mission to guide the eastern community and direct their religious lifestyle. In this sense, Van is one of the provinces that has recently stood out with its madrasas. When the education curriculum of these madrasas in Van is examined, it is seen that the science of ḥadīth is also taught and the teachers have significant accumulation on ḥadīth and sunna. This research aims to examine the perceptions of some teachers on ḥadīth and sunna in these madrasas providing education in Van. The data of the research were collected through semi-structured interview forms consisting of open-ended questions addressed to a sample group of teachers selected from madrasas that actively operate in Van. In light of this data, meaningful findings have been shared about many issues such as the approach of the teachers to hadith and sunna, the position of sunnah in religion, whether sunna is a product of revelation, whether Prophet Muḥammad (PBuH) had the power to make things ḥalāl or ḥarām, and what comes to their mind first when Prophet Muḥammad’s sunna is mentioned. An important finding identified in the research is that the teachers see ḥadīth and sunna as the interpretation and explanation of the Qur’ān. However, the teachers also exhibited different approaches to some issues related to hadith and sunna. For example, most of the teachers (14 people) think that ḥadīth and sunna have different meanings. Eight of the teachers who adopt this approach stated that there is a general-specific relationship between sunna and ḥadīth. On the other hand, it is revealed that the view that hadith and sunna mean the same thing is embraced by six participants. Some important views of the teachers regarding the relationship of ḥadīth and sunna with revelation have been identified. For example, while 13 of the teachers argue that all of the sunna and ḥadīth are a product of revelation, others stated that only some of them could be a product of revelation. More than half of those who hold this approach (11 people) experienced inconsistency in the thoughts they defended. Indeed, these participants stated that the whole sunna and ḥadīth are the source of revelation while giving an unexpected answer to the question directed to them about medical ḥadīths, and they claimed that some or all of the medical ḥadīths are based on experience. Almost all of the teachers argue that sunna is binding like the Qur’ān. Three of the participants do not see the whole sunna as binding. According to them, things that Prophet Muḥammad did with his human qualities or things he loved or disliked by creation do not have bindingness. Also, while some of the teachers prioritized moral sunan in their minds, others prioritized formal sunan. Almost half of the teachers (8 people) attached great importance to al-kutub al-sitta. The participants stated that they trust the ḥadīths in these works and that they would accept it if a ḥadīth is transmitted in one of these works. The remaining participants think that the authenticity of the ḥadīths will be determined after research on the isnād and the text. It is seen that madrasah teachers have an idea about the popular group called Kur'aniyyun today. According to them, the main purpose of this group is to destroy the message of the Qur’ān. Suyūṭī and Ghazālī seem to have an important place in the minds of the professors. In particular, Suyūṭī’s competence in Arabic grammar has been extended to the field of ḥadīth.
Günümüzde Doğu Anadolu Bölgesi’nde aktif olarak geleneksel eğitim veren çok sayıda medrese bulunmaktadır. Bu medreseler devlet desteği olmadan toplum desteğiyle ayakta durmayı başarmış ve doğu toplumuna rehberlik etme ve onların dini hayat tarzını yönlendirme noktasında önemli bir misyon üstlenmiştir. Bu anlamda son dönemde medreseleriyle ön plana çıkan illerden birisi de Van’dır. Buradaki medreselerin eğitim müfredatına bakıldığında hadis ilminin de öğretildiği ve müderrislerin hadis ve sünnet konusunda önemli bir birikime sahip oldukları görülmektedir. Bu araştırmanın amacı, Van’da tedris faaliyeti yürüten bu medreselerdeki bazı müderrislerin hadis ve sünnet algılarını incelemektir. Araştırmanın verileri, Van ilinde aktif faaliyet sürdüren medreselerden seçilen bir örneklem grubunun müderrislerine açık uçlu sorulardan oluşan yarı yapılandırılmış görüşme formları aracılığıyla toplanmıştır. Bu veriler ışığında müderrislerin hadis ve sünnet yaklaşımları, sünnetin dindeki konumu, sünnetin vahiy mahsulü olup olmadığı, Hz. Peygamber’in helal veya haram kılma yetkisinin olup olmadığı ve Hz. Peygamber’in sünneti denilince ilk olarak akıllarına ne geldiği gibi pek çok konu hakkında anlamlı bulunan tespitler paylaşılmıştır. Araştırmada tespit edilen önemli bir husus, müderrislerin hadis ve sünneti, Kur’an’ın tefsiri ve beyanı olarak görmeleridir. Ancak bunun yanında müderrisler, hadis ve sünnetle ilgili bazı konularda farklı yaklaşımlar da sergilemişlerdir. Örneğin müderrislerin büyük bir kısmı (14 kişi), hadis ve sünnetin birbirinden farklı manalara sahip olduğunu düşünmektedir. Bu yaklaşımı benimseyen 8 müderris, sünnet ile hadis arasında umum-husus ilişkisi olduğunu belirtmişlerdir. Diğer taraftan hadis ve sünnetin aynı anlama geldiği görüşünün de altı katılımcı tarafından benimsendiği ortaya çıkmaktadır. Müderrislerin hadis ve sünnetin vahiy ile olan ilişkisine dair bazı önemli görüşleri tespit edilmiştir. Örneğin müderrislerden 13 kişi sünnet ve hadisin tamamının vahiy mahsulü olduğunu savunurken geri kalanlar ise sadece bir kısmının vahiy mahsulü olabileceğini ifade etmişlerdir. Hadis ile sünnetin vahiy ile olan ilişkisine dair bu yaklaşıma sahip olanların yarısından fazlasının (11 kişi), savundukları düşüncelerinde tenakuz yaşamışlardır. Nitekim bu katılımcılar sünnet ve hadisin tamamının vahiy kaynaklı olduğunu ifade ederken tıp hadisleriyle ilgili kendilerine yöneltilen soruda beklenilenin aksine cevap vermiş ve tıp hadislerinin bir kısmının veya tamamının tecrübeye dayandığını savunmuşlardır. Müderrislerin tamamına yakını, sünnetin Kur’an gibi bağlayıcı olduğunu savunmuşlardır. Katılımcılardan üç kişi sünnetin tamamını bağlayıcı görmemektedir. Bunlara göre Hz. Peygamber’in beşer vasfıyla yaptıkları ile yaratılış icabı sevdiği veya hazzetmediği şeylerin bağlayıcılığı yoktur. Yine müderrislerin bir kısmının zihinlerinde ahlaki sünnetler öncelikliyken bir kısmında ise şekli sünnetler önceliklidir. Müderrislerin yarısına yakını (8 kişi) Kütüb-i sitte’ye önemli bir değer atfetmiştir. Katılımcılar, bu eserlerdeki hadislere güven duyduklarını, bir hadisin bu eserlerden birisinde nakledilmesi durumunda kabul edeceklerini ifade etmişlerdir. Geri kalan katılımcılar ise isnad ve metinle ilgili araştırmalardan sonra hadislerin sıhhatlerinin tespit edileceğini düşünmektedir. Müderrislerin günümüzde Kur’aniyyun diye popüler olan grup hakkında fikir sahibi oldukları görülmektedir. Müderrislere göre bu grubun asıl amacı Kur’an’ın mesajını ortadan kaldırmaktır. Müderrislerin zihin dünyalarında Suyûtî ve Gazzâlî önemli bir yer edinmiş görünmektedir. Bilhassa Suyûtî’nin Arapça gramer konusundaki yetkinliği, hadis alanına da teşmil edilmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 31 Mayıs 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2023 |
Gönderilme Tarihi | 19 Ocak 2023 |
Kabul Tarihi | 8 Nisan 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 30 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.