Aristotle (d. 322 BC) was the first person to see the soul as the form of the body. In De Anima, he defines matter as potentiality and form as actuality. He then claims that the soul is actually a form and disappears with the decay of the body. This is the first major objection to the Platonic concept of the soul. Unlike Aristotle, Plato (d. 328/327 BC) accepts form as eternal. Based on the distinction between body and soul, he defines the body as temporary and the soul as an immortal essence that does not decay with the body. Throughout ancient times, all thoughts about the soul develop along the lines of these two philosophers' views. From this, two major philosophical ideas emerged, dualism accepting the distinction between body and soul and monism rejecting it. However, although Aristotle's theory of the relationship between soul and body is based on matter and form, it cannot be reduced to either a dualist position like that of Plato or a materialist position that claims that living beings are only composed of bodies. On the other hand, the connection of these two ideas or traditions with the roots of Plato and Aristotle, to what extent they coincide or diverge with these two philosophers, is not the subject of this article. While examining the body-soul issue in the context of matter and form, Aristotle's understanding of rejecting the body-soul distinction is analyzed with the problems caused by this understanding. As is known, many commentaries have been written on De Anima. Starting with Alexander of Aphrodisias (d. 3rd century), this commentary tradition continued with Themistius (d. 387), Simplicius (d. 560), John Philoponus (d. 570), and Ibn Rushd (d. 1198). Ibn Rushd wrote three commentaries on De Anima, small, medium, and large. While there is a great deal of parallelism between the ideas in De Anima and the small and medium commentaries, some differences are observed in the large commentary. Ibn Rushd's points of differentiation coincide with Alexander's commentary in some cases. In addition, in the large commentary, Ibn Rushd makes some comments not only on De Anima but also on Alexander's commentary. Ibn Rushd's contribution, like Alexander's, is to clarify the issues that Aristotle discussed and developed some illuminating arguments. Therefore, this effort can be evaluated as an attempt to overcome or reach a solution to some problems that may arise when the soul is accepted as a form of the body, or some points that remain closed in this acceptance by using different analogies from Aristotle. Therefore, the analysis in this article is based on two commentaries, the first of which is Alexander's commentary, which is the first commentary on De Anima, and the second is Ibn Rushd's large commentary, which is the last important representative of the Islamic tradition of Meşşāʻī. Since Ibn Rushd's comprehensive interpretations and evaluations of Aristotle and Alexander largely took place through major commentaries, small and middle commentaries are ignored in this article. Additionally, partially touching upon the thoughts that emerge in the context of these commentaries of Alexander and Ibn Rushd regarding some aspects that overlap and diverge with Aristotle is also discussed here.
Aristoteles (ö. M.Ö. 322), ruhu bedenin formu olarak gören ilk kişidir. De Anima’da maddeyi bilkuvvelik (potentiality), formu ise bilfiillik (actuality) olarak tanımlar. Ardından da ruhun form olarak bilfiil olduğunu, bedenin bozulmasıyla da ortadan kalktığını iddia eder. Bu, Platoncu ruh anlayışına yöneltilmiş ilk büyük itirazdır. Zira, Aristoteles’in aksine, Platon (ö. M.Ö. 328/327) formu ezelî olarak kabul eder. Beden-ruh ayrımına dayanarak bedeni geçici, ruhu ise ezelî bir form olarak tanımlar. Platon’a göre ruh bir taraftan ezelî bir form, diğer taraftan da bedenin bozulmasına rağmen bozulmayan ölümsüz bir cevherdir. Antik çağ boyunca ruha dair bütün düşünceler bu iki filozofun söz konusu görüşleri doğrultusunda gelişir. Buradan, beden-ruh ayrımını kabul eden düalizm ve ayrımı reddeden monizm olmak üzere iki büyük felsefî düşünce doğar. Ancak Aristoteles’in ruh-beden ilişkisine dair teorisi madde-forma dayalı olsa da ne Platon’daki gibi düalist bir konuma ne de canlı varlığın sadece bedenden oluştuğunu savunan materyalist bir konuma indirgenebilir. Öte yandan bu iki düşünce ya da geleneğin Platon ve Aristocu köklerle olan bağlantısı; bu iki filozofla hangi parametrelerde ve ne derecede örtüştüğü veya ayrıştığı bu makalenin konusu değildir. Beden-ruh meselesini madde-form bağlamında ele alırken Aristoteles’in, bir yandan madde-form ayrımını kabul edip, diğer yandan beden-ruh ayrımını reddetmesi çözüme kavuşmamış bir mesele olarak ardıllarına miras kalmıştır. Bu makalede Aristoteles’in, beden-ruh ayrımını reddeden anlayışı, aynı zamanda bu anlayışın yol açtığı sorunlar açısından da irdelenerek analiz edilmektedir. Bilindiği gibi De Anima’ya pek çok şerh yazılmıştır. Aphrodisiaslı Alexander (ö. 3. yüzyıl) ile başlayan bu şerhler geleneği, Themistius (ö. 387), Simplicius (ö. 560), John Philoponus (ö. 570) ve İbn Rüşd (ö. 1198) ile devam etmiştir. İbn Rüşd, küçük, orta ve büyük olmak üzere De Anima’ya üç şerh yazmıştır. Küçük ve orta şerhte De Anima’daki fikirlerle büyük oranda paralellik gözlenirken, büyük şerhte bazı farklılıklar görülür. İbn Rüşd’ün farklılaştığı noktalar bazı hallerde Alexander şerhi ile örtüşür. Ayrıca İbn Rüşd, büyük şerhte sadece De Anima’ya değil, Alexander şerhine de bazı yorumlar getirir. İbn Rüşd’ün katkısı, tıpkı Alexander gibi, Aristoteles’in ele aldığı ve tartıştığı meseleleri açıklığa kavuşturma ve aydınlatıcı bir takım argümanlar geliştirmeye yöneliktir. Dolayısıyla bu çabayı, ruhun, bedenin bir formu olarak kabul edildiğinde ortaya çıkabilecek bir takım sorunları veya bu kabulde kapalı kalan bazı noktaları, Aristoteles’ten farklı bir takım analojilere müracaat ederek aşma veya bir çözüme ulaşma çabası şeklinde değerlendirmek mümkündür. Bu nedenle bu makaledeki analiz, biri De Anima’ya yapılan ilk şerh olması bakımından Alexander şerhi, diğeri ise İslam Meşşâʻî geleneğinin son önemli temsilcisi olan İbn Rüşd’ün büyük şerhi olmak üzere iki şerhe dayanmaktadır. İbn Rüşd’ün, Aristoteles ve Alexander’a dair kapsayıcı yorum ve değerlendirmeleri büyük oranda büyük şerh üzerinden gerçekleştiği için, bu makalede, küçük ve orta şerhler göz ardı edilmektedir. Ayrıca burada Alexander ve İbn Rüşd’ün söz konusu şerhleri bağlamında ortaya çıkan düşüncenin, Aristoteles ile örtüşen ve ayrışan bazı yönlerine de kısmen temas edilmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 31 Mayıs 2023 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2023 |
Gönderilme Tarihi | 19 Ocak 2023 |
Kabul Tarihi | 28 Mart 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 30 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.