Abū Naṣr Tāj al-Dīn al-Subkī, a Shāfi‘ī jurist (d. 771/1370) briefly handles certain taṣawwuf issues at the end of his book Jam al-Jawāmi‘ fī Uṣūl al-Fiqh under the section titled Khātima. Various issues such as gnosis of Allāh, nature of the essence, judgments of the actions and their impact on states (aḥwāl), thought impressions, repentance, asking for forgiveness, earning, trust in God are touched upon briefly, without delving into their fiqh aspects. Morever, topics like inspiration (ilhām) is addressed under the title of inference (istidlāl) and excellence (iḥsān) under the title of belief (‘aqīda). Although al-Subkī does not explicitly explain the rationale behind addressing taṣawwuf matters, certain notions and statements mentioned in the book indicate the pivotal connection between fiqh and taṣawwuf and the dual structure that complements each other. The reason why al-Subkī has a positive stance toward taṣawwuf and mentions these subjects in the book is that Imām al-Shāfi‘ī whom al-Subkī follows his madhhab has some positive statements about taṣawwuf and his father has conneciton (intisāb) to Ibn ‘Aṭā Allāh al-Iskandarī (d. 709/1309) who was among the pioneers of Shādhaliyya. The focus of this article is the intellectual background behind the inclusion of a chapter at the end of a book on uṣūl al-fiqh that deals with certain taṣawwuf issues. Because, the relationship between two disciplines has been predominantly addressed in the classical taṣawwuf books through the ṣūfīs’ aim to attribute legitimacy to their own path and to present themselves within sharī‘a. Therefore, addressing taṣawwuf issues in a book of uṣūl al-fiqh has significance and originality. This study does not only limit itself to the book and its author, it also encompasses commentaries of the book and its annotations within the context of the relationship between fiqh and taṣawwuf. Fiqh and sharī‘a terms mentioned throughout the article are used to refer to the practical aspect of Islām. The aim of this study is to reveal the relationship between fiqh and taṣawwuf from the perpective of a jurist and analyze al-Subkī’s approach to the topic and by doing so to address two main disciplines, fiqh and taṣawwuf that concern the practical aspect of Islām interdisciplinary. In the study, methods of document analysis and comparative textual analysis have been applied. The primary outcome of the study is that fiqh and taṣawwuf have not been mutually exclusive, despite occasional differences throughout the history of Islamic scholarship; rather, they have converged in the pursuit of the felicity of both worlds, complementing each other and requiring one another for the complete realization of profound religious experience. This purpose will be achieved through knowledge and practice, with the informative aspect of the matter being more related to fiqh, and the ḥāl aspect generated by deeds being more associated with taṣawwuf.
Şafiî fakîhi Ebû Nasr Tâceddîn es-Sübkî’ye (öl. 771/1370) ait Cemʿu’l-cevâmiʿ fî uṣûli’l-fıḳh adlı fıkıh usulü eserinin sonunda Hâtime başlığı altında bazı tasavvufî meseleler kısaca ele alınmıştır. Bu başlıkta fıkhî yönlerine temas edilmeksizin marifetullah, nefsin tabiatı, amellerin hükmü ve hallere tesiri, havâtır, tevbe ve istiğfar, kesb ve tevekkül gibi konulara son derece muhtasar olmak suretiyle değinilmiştir. Ayrıca istidlal başlığında ilham, akide başlığında ise ihsan konuları ele alınmıştır. Müellif, bahsi geçen tasavvufî konuları ele alma sebebini kendisi açıklamasa da ele alınan kavramlar ve kitapta kaydedilen bazı ifadeler, fıkıh ve tasavvuf disiplinleri arasındaki ilişkinin merkez noktasına ve birbirlerini tamamlayan düalitik tarafına işaret edecek mahiyettedir. Muhtemelen Tâceddîn Sübkî’nin tasavvuf hakkında müspet görüşlere sahip olmasının ve eserinde bu konulara yer vermesinin arkasında, mensubu olduğu mezhebin kurucu ismi İmam Şafiî’nin (öl. 204/820) tasavvuf konusundaki müspet sözleri ve babasının Şâzeliyye tarikatı öncülerinden İbn Atâullâh el-İskenderî’ye (öl. 709/1309) intisabı vardır. Makalenin konusu, bir fıkıh usulü kitabında tasavvuf konulu hatimenin yer almasının arka planındaki düşünsel zemindir. Zira iki ilim arasındaki ilişki, daha çok sûfîlerin kendi mesleklerine meşruiyet atfetme ve kendilerini şeriat dairesinde gösterme gayeleri ile tasavvuf klasiklerinde ele alınmıştır. Dolayısıyla bir fıkıh usulü eserinde tasavvufî konuların işlenmesi, özgünlük ve önem arz etmektedir. Çalışma sadece adı geçen eser ve müellifle sınırlı olmayıp eserin şerhleri ve haşiyeleri de fıkıh ve tasavvuf ilişkisi bakımından ilgili pasaj bağlamında incelenecektir. Makale boyunca kullanılan fıkıh ve şeriat kavramları, dinin amele taalluk eden hukukî alanı kastedilerek kullanılmıştır. Bu çalışmanın amacı fıkıh ve tasavvuf arasındaki ilişkinin bir fakih gözünden gösterilmesi, eserde ele alınan tasavvufî konuların ve Sübkî’nin ilgili konulara yaklaşımının mütalaa edilmesidir. İslam ilim tarihinde birbiri ardınca zuhur eden ve dinin pratik tarafı ile ilgilenen iki temel alan; fıkıh ve tasavvufun disiplinler arası bir çalışmaya konu edilmesi de amaçlanmıştır. Çalışmada belge analizi ve mukayeseli metin tahlili yöntemleri uygulanmıştır. Çalışmanın temel neticesi İslam ilim tarihi boyunca zaman zaman aralarında ihtilaflar olsa da fıkıh ve tasavvufun birbirinin alternatifi olmayıp iki cihan saadeti gayesinde ortaklaştığı, birbirini tamamladığı ve dini tecrübenin kâmil mana yaşanabilmesi adına birbirine ihtiyaç duyduğudur. Bu gaye ilim ve amelle gerçekleşecek olup konunun bilgi tarafı daha çok fıkıhla, amel ve amelin doğurduğu hal tarafı ise daha çok tasavvufla ilgilidir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Tasavvuf |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALELERİ |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 12 Haziran 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2024 |
Gönderilme Tarihi | 25 Ağustos 2023 |
Kabul Tarihi | 15 Kasım 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 Sayı: 34 |
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.