“Hürriyet, Müsavat, Uhuvvet, Adalet” sloganıyla öne çıkan
Jön Türklerin önemli hedeflerinden birisi de Sultan İkinci Abdülhamid’i tahttan
indirerek Kanun-ı Esasi’yi yeniden yürürlüğe koydurmaktı. Jön Türkler, Sultan
Abdülhamid’e Meşrutiyet’i 24 Temmuz 1908’de ikinci kez ilan ettirerek bu
amaçlarını gerçekleştirmişlerdir. İkinci Meşrutiyet ilan edildikten kısa bir
süre sonra Osmanlı topraklarında seçimlere gidilmiş ve Jön Türkler parlamentoda
çoğunluğu elde etmişlerdir. Buna rağmen gerek yönetimde tam olarak kontrolü
sağlayamamaları gerekse de muhalefetle karşılaşmalarından dolayı kendilerini
güven altında görmemişlerdir. Bu konuda haksız olmadıklarının birçok göstergesi
vardı. Bu göstergelerden birisi de Meşrutiyet’in ilanından memnun olmayan ve
Sultan İkinci Abdülhamid taraftarı olan grupların basını merkeze koyarak Jön
Türklere karşı başlattıkları yoğun propaganda faaliyetleridir.
Bu şartlar
altında Jön Türkler, genelde Osmanlı topraklarında özelde ise İstanbul’da tam
olarak kontrolü sağlamak için harekete geçmişlerdir. Selanik’te bulunan ve
komutanlarının çoğu İttihatçı olan Avcı taburlarını Ekim 1908’de İstanbul’a
getirmişlerdir. Bu yolla Sultan Abdülhamid’e gözdağı vermek istemişlerdir. Ne
var ki bu taburların İstanbul’a gelmesi ve Yıldız Sarayı yakınlarındaki
Taşkışla’ya yerleştirilmesi ortamı daha da gergin bir hale sokmuştur. Bu gergin
ortamda Jön Türkleri eleştiren Serbesti
gazetesi Başyazarı Hasan Fehmi 6 Nisan 1909’da Galata Köprüsü üzerinde
öldürülmüş ve katili bir türlü bulunamamıştır. Bu durum, Jön Türkler üzerinde
tepkileri çoğaltmış ve basında Jön Türkler aleyhine etkili protesto yazılarının
kaleme alınmasına neden olmuştur. Derviş Vahdeti’nin, çıkardığı Volkan gazetesinde Jön Türkler aleyhine
muhalefet yapması 31 Mart Vak‘asının çıkmasına hız kazandırmıştır. Tüm bunlara
Avcı Taburlarına mensup askerlerin Sultanahmet Meydanı’nda toplanarak gösteri
yapması ve orada toplanan kalabalığın şeriatın tam olarak uygulanması isteği eklenince
İkinci Abdülhamid’in tahttan indirilmesiyle sonuçlanacak süreç başlatmıştır.
Rumi
takvime göre 31 Mart 1325’te; Miladi takvime göre 13 Nisan 1909’da İstanbul’da
meydana gelen 31 Mart Vak‘asıyla Türk siyasi lüteratürüne yeni bir kavram
eklenmiştir: İrtica. Bu çalışmada olayın meydana geldiği tarihlerde İstanbul’da
yayınlanan Sabah, Tanin, İkdam, Tercümân-ı Hakîkat,
Volkan, Servet-i Fünûn ve Resimli
Gazete ve Şehbal gibi sekiz
süreli yayının olayın bir hafta öncesi ve sonrası boyunca çıkan sayıları gözden
geçirilmiştir. Bu yayın organlarının bilhassa başyazarlarının olay öncesi ve
sonrası duruşları incelenmiş; böylece basın kuruluşlarının olayın ortaya
çıkmasındaki rolü ve olay sonrasındaki tutumu değerlendirilmiştir. Böylece
basının kamuoyu üzerindeki baskısı ve etkisinin Osmanlı tarihinin seyrindeki
ilk örneklerinden biri tartışılmıştır. Çalışmada, “31 Mart Vak‘ası gerçekten
irticacılar tarafından şeriat elden gidiyor diyerek mi çıkarılmıştı? Yoksa Jön
Türklerin bürokraside tam olarak yerleşmek için kendilerinin tertiplediği bir
düzmece isyan mıydı? ya da Sultan İkinci Abdülhamid’in yeniden kontrolü
sağlamak için el altından desteklediği bir isyan hareketi miydi?” gibi
günümüzde halen tartışılan sorulara dönemin basınından cevaplar da aranmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | TARİH |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 28 Mart 2018 |
Gönderilme Tarihi | 12 Mart 2018 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2018 |