Spatial planning is the physical growth and development of space within a structured and balanced framework, taking into account socio-cultural, economic, demographic, and environmental dynamics. In our country, there is evident confusion regarding the type, scale, authority, and responsibility distribution of spatial planning between central and local governments. This situation arises from the ineffective coordination of planning processes. Establishing a clear roadmap in the planning field and strengthening collaboration between central and local governments can help reduce this complexity. Additionally, it is important to solicit input from all stakeholders involved in the planning process and to bring transparency to decision-making processes. This way, spatial planning can be made more comprehensive, consistent, and aligned with the needs of society. The consensus among development plans, annual programs, and specialized commissions focusing on spatial planning is that the planning hierarchy needs to be simplified, with planning authority vested in local governments and central institutions responsible for setting, monitoring, and overseeing standards. At the current stage, insufficient progress has been made in terms of decentralization, simplification, and streamlining. The primary cause of this issue stems from the ongoing debate over which level of planning should be undertaken by which entity within spatial planning discussions in our nation. Various institutions have sought to exert their planning authority by amending laws directly under their jurisdiction or those they oversee. This article seeks to shed light on the ramifications of the intricate allocation of authority and responsibilities among institutions within the realm of spatial planning, encompassing everything from regional planning to zoning modifications, on the spatial planning processes.
Mekânsal planlama, sosyo-kültürel, ekonomik, demografik ve çevresel dinamikler dikkate alınarak mekânın düzenli ve dengeli bir yapı içerisinde fiziksel olarak büyüme ve gelişmesidir. Ülkemizde merkezi ve yerel yönetimlerin mekânsal planıyla ilgili türü, ölçeği, yetki ve sorumluluk dağılımı konusunda belirgin bir karmaşa olduğu gözlemlenmektedir. Bu durum, planlama süreçlerinin etkin bir şekilde koordine edilmemesinden kaynaklanmaktadır. Planlama alanında net bir yol haritasının oluşturulması ve merkezi ile yerel yönetimler arasında iş birliğinin güçlendirilmesi, bu karmaşıklığın azaltılmasına yardımcı olabilmektedir. Ayrıca, planlama sürecine katılan tüm paydaşların görüşlerinin alınması ve karar alma süreçlerine şeffaflık kazandırılması da önemlidir. Bu şekilde, mekânsal planlaması daha kapsamlı, tutarlı ve toplumun ihtiyaçlarına daha uygun hale getirilebilir. Mekânsal planlamaya ilişkin kalkınma planlarının, yıllık programların ve bu konuyu ele alan özel ihtisas komisyonlarının ortak fikri, planlama hiyerarşisinin sadeleştirilmesi ve basitleştirilmesi ile planlama yetkisinin yerel yönetimler tarafından kullanılması ve merkezi kurumların standart belirleme, izleme ve denetlemeden sorumlu olması yönündedir. Gelinen aşamada gerek yerelleşme gerekse sadeleştirme ve basitleştirme açısından yeterince ilerleme kaydedilemediği görülmektedir. Bunun temel nedeni, ülkemizde mekânsal planlama tartışmalarında öncelikle hangi ölçekte hangi planın kimin tarafından yapılacağı sorularının ön plana çıkmasıdır. Kurumlar, kuruluş kanunları ya da uygulamasından doğrudan sorumlu oldukları kanunlara yaptıkları ilavelerle planlama yetkilerini kullanmaya çalışmışlardır. Bu makalede; bölge planından imar planı değişikliklerine kadar geniş bir alana yayılan mekânsal planlama alanında kurumlar arasında yaşanılan yetki ve görev dağılımındaki karmaşıklığın mekânsal planlama süreçleri üzerindeki etkileri açıklanmaktadır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Şehir ve Bölge Planlama |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 23 Eylül 2024 |
Gönderilme Tarihi | 6 Mayıs 2024 |
Kabul Tarihi | 22 Mayıs 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 |