The concept of self-government specific to cities or communities (tribe, church) is not an unknown phenomenon in the Ottoman Empire. It is possible to encounter various forms of the mentioned order in the Balkan Peninsula and Hungary, and this organization is called condominium. With the Ottoman conquests, the Historical Hungarian Kingdom was divided into three parts: “Central Hungary”, the Hungarian Kingdom under Habsburg rule, and the Transylvanian Dominion. With the conquests, a natural Ottoman organization began in the region. However, the autonomy represented by the settlements in the country has developed to an extent incomparable to any level in the Balkans. Independent city administrations brought about by the feudal structure were able to preserve their nature, at least partially, within the Ottoman sphere. Because Sublime Porte built the lower level of its control on this structure. On the other hand, the Istanbul administration, which had an uninterrupted military responsibility in the surrounding area, wanted to be content with organizing an increasingly smaller part of social life over time. In this way, while the Ottoman centralized state understanding could be preserved in the Balkans, a “power sharing” between the Turks and Hungarians in the land administration in Hungary automatically emerged.
In this context, the study focuses on the possibility of the Islamic faith gaining ground in the Balkans and Hungary, taking the period between 1354 and 1683 as a framework. The main method was adopted to determine the political and military influence of the empire on the nations of the region. Thus, it was tried to reflect to what extent the Ottoman Empire was present in the daily life of the nations in the mentioned geographies, as well as the people’s approach to the Turkish administration and the resulting “living side by side” situation.
Kent veya cemaatlere (aşiret, kilise) özgü özyönetim anlayışı Osmanlı İmparatorluğu’nda bilinmeyen bir olgu değildir. Mezkûr düzenin çeşitli biçimlerine Balkan Yarımadası ve Macaristan’da rastlamak mümkün olup, bu teşkilatlanmaya condominium denilmektedir. Osmanlı fetihleriyle birlikte Tarihî Macar Krallığı “Orta Macaristan”, Habsburg hükmündeki Macar Krallığı ve Erdel Hükümdarlığı olmak üzere üç parçaya ayrılmıştır. Fetihlerle birlikte yörede doğal bir Osmanlı teşkilatlanması da başlamıştır. Ancak ülkedeki yerleşim yerlerinin temsil ettiği özerklik, Balkanlar’daki herhangi bir düzeyle kıyaslanamayacak ölçüde gelişmiştir. Feodal yapılanmanın getirdiği bağımsız kent yönetimleri, tabiatlarını Osmanlı dairesinde kısmen de olsa muhafaza edebilmişlerdir. Zira Dîvân-ı Hümâyûn, kontrolünün alt kademesini bu yapı üzerine inşa etmiştir. Öte taraftan havalide kesintisiz bir askerî sorumluluğa sahip İstanbul idaresi zamanla toplumsal yaşamın giderek küçülen bir kısmını organize etmekle yetinmek istemiştir. Bu vasıtayla Balkanlar’da Osmanlı merkezî devlet anlayışı muhafaza edilebilirken, Macaristan’daki toprak idaresinde Türkler ve Macarlar arasında bir “güç paylaşımı” kendiliğinden zuhur etmiştir.
Bu kapsamda çalışmada, 1354-1683 yılları arasında kalan evre çerçeve alınarak, Balkanlar ile Macaristan’da İslam inancının yer edinme ihtimallerine değinilmiştir. İmparatorluğun bölge milletleri üzerindeki siyasi ve askerî nüfuzunu tespit edebilmek esas yöntem olarak benimsenmiştir. Böylece Osmanlı Devleti’nin mevzubahis coğrafyalardaki milletlerin günlük hayatında ne denli vücut bulabildiği, buna mukabil ahalinin Türk yönetimine yaklaşımı ve ortaya çıkan “yan yana yaşama” durumu yansıtılmaya çalışılmıştır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Alevilik Bektaşilik Araştırmaları |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 22 Şubat 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 27 Aralık 2023 |
Gönderilme Tarihi | 14 Aralık 2023 |
Kabul Tarihi | 22 Aralık 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 1 |