فهم النبي صلى الله عليه وسلم وأصحابه القرآن الكريم وعملوا به. والأصل في علم التفسير ما فهمه النبي وأصحابه. وقد اخْتُلِفَ بعد النبي في تفسير وشرح معاني كثير من الآيات بسبب الاختلاف في المعلومات والمنهج والقراءات والروايات، بسب هذا الاختلاف حصل اختلاف في تفسير وشرح معاني كثير من الآيات. ومن الآيات التي حدث اختلاف حول تفسيرها وشرح معانيها الآية رقم 110 من سورة يوسف، يرى في سياق هذه الآية أنّ المفسرين اختلفوا في الأنبياء؛ مِمَّ يئسوا ومِمَّن يئسوا وهل يئسوا أم لا، وأيضاً اختلفوا في الذي ظنّ وفيما ظنّ من خلال الرجوع إلى مصادر القراءات والتفسير القديمة والحديثة نحاول الوقوف على أرجح الآراء وأدقها. بسبب تعلق يئس الأنبياء بالعصمة، درست في هذه المقالة عصمة الأنبياء وكيف فهما المفسرون وكيف يجب أن نفهما. يُري من المعلومات الواردة عن المفسرين كمقاتل والطبري وابن عاشور "أنّ الأنبياء يئسوا من إيمان قومهم وظنوا أنهم كذبوهم". تقول السيدة عائشة "أن الأنبياء يئسوا من إيمان قومهم، وظنوا أن المؤمنين كذبوهم في تحقيق النصر الإلهي لهم"؛ ويُرى من آراء المفسرين كابن عباس والزمخشري وابن تيمية والبقاعي والسيد قطب "يئس الأنبياء بسبب نفوسهم من تحقيق النصر الإلهي لهم ومن تعذيب قومهم، وظنوا بتحقيق وعد الله لهم." ثبتنا في هذه المقالة ترجيح المفسرين لمعاني الآيات والقراءات بسبب تصورهم للنبي والعصمة. إذا فهمنا موضوع العصمة بلا خطأ والمعصومية أيضاً، نكون قد فهمنا إمكانيات الإنسان وحدوده خطأً. ونرى من مطالعتنا هذه الآية؛ يجب علينا أن نفهم خلال سياق سورة يوسف وسياق الآية بدون التطرق إلى عصمة الأنبياء، ونُقَيِّمَ من خلال امتحان الأنبياء ساداتنا نوح
Kur’anı- Kerim Hz. Peygamber ve sahabiler tarafından anlaşılmış ve tatbik edilmiştir. Bu anlama ve ya-şama tefsirin nesnel zeminini oluşturmakla birlikte Hz. Peygamber sonrasında bilgi, yaklaşım, kıraat ve rivayet farklılıkları gibi sebeplerle birçok âyetin anlam ve yorumunda ihtilaflar gündeme gelmiştir. Bu şekilde ihtilafa konu olan âyetlerden biri de Yûsuf 110. âyettir. Nakledilen bilgilerden âyet bağlamında müfessirlerin peygamberlerin neyden, kimden ve kimlerden niçin ümidini kesip kesmediğini; kim ve kimlerin ne hakkında zanda bulunup bulunmadıklarını tartıştıkları görülmektedir. Tefsir ve kıraat kaynak-larında yer alan bu görüşlerden hangisinin en isabetli olduğunun tespit edilmeye çalışıldığı bu çalışmada konu klasik ve modern kaynaklar bağlamında ele alınmıştır. Konu peygamberlerin ismeti ile ilişkilendiril-diği için ismetin nasıl anlaşıldığı ve anlaşılması gerektiğine de yer verilmiştir. Tefsir kaynaklarındaki bilgi-lerden Mukâtil, Taberî, İbn Âşûr gibi müfessirlerin âyeti “peygamberlerin kavimlerinin imanından ümit kesip, onların kendilerini yalanladıkları”; Hz. Âişe’nin “peygamberlerin kavimlerinin imanından ümit kesip, ilahi yardımın geleceği konusunda mü’minlerin kendilerini yalanladıklarını düşündükleri” ve İbn Abbâs, Zemahşerî, İbn Teymiye, Bikâî ve Seyyid Kutup gibi müfessirlerin “peygamberlerin nefislerinin de etkisiyle ilahi destek ve azabın geleceğinden ümit kesip, Yüce Allah’ın vaadinin gerçekliği konusunda zanda bulundukları” şeklinde anladıkları görülmektedir. Müfessirlerin anlam tercihlerinde asıl belirleyici olanın peygamber tasavvurları ve ismet algıları olduğu için kıraat ve anlam tercihlerinin de buna göre şekillendiği tespit edilmiştir. İsmet konusunun günahsızlık ve masumluk gibi anlaşılmasının insanlığa üsve-i hasene olarak gösterilen peygamberler başta olmak üzere genel olarak insanın imkân ve sınırları-nın yanlış anlaşılmasına sebebiyet verdiği de görülmektedir. Sonuç olarak, âyetin ismet düşüncesi kapsa-mına alınmadan, Yûsuf sûresinin bağlamı, âyet bütünlüğü ile Hz. Nuh, Yûnus, Ya‘kûb ve Yûsuf gibi peygamberlerin imtihan süreçlerinde yaşadıkları çerçevesinde değerlendirilerek “nefislerinin de etkisiyle kısa bir zaman için ilahi yardımdan ümit kesmeleri” şeklinde anlaşılmasının en isabetli görüş olduğu anlaşılmaktadır.
The Holy Quran was understood and practiced by the Prophet and his companions. Although this understanding and life form the objective basis of interpretation, after the Prophet Muhammad, dis-putes have arisen in the meaning and interpretation of many verses due to differences in knowledge, approach, recitation, and narration. One of the verses that are subject to such controversy is verse 110 of Yûsuf. From the information conveyed, it can be seen that in the context of the verse, the commen-tators are discussing why the prophets gave up hope on whom and why, and who had thoughts about what. In this study, in which it is tried to determine which of these views in the interpretation and reci-tation sources is the most accurate, the subject is discussed in the context of classical and modern sources. Since the subject is associated with the virtue of the prophets, how the virtue of the prophet is understood and should be understood is also included. It is understood from the information in inter-pretation sources that glossators such as Mukâtil, Taberî, İbn Âşûr understood the verse as “the prophets despaired of the faith of their people and they denied them“; Aisha said that "the prophets despaired of the faith of their people and thought that the believers had denied them regarding the arrival of divine help” and glossators such as İbn Abbâs, Zemahşerî, İbn Teymiye, Bikâî and Seyyid Kutup understood it as “The prophets, under the influence of their souls, despaired of the coming of divine support and punishment and doubted the reality of the promise of Almighty Allah.” It has been determined that the main determinants of the glossators’ meaning preferences are their visions of the prophet and their perception of the virtue and their recitation and meaning preferences are shaped accordingly. It is also seen that understanding the subject of virtue as sinlessness and innocence causes a misunderstanding of human possibilities and limits in general, especially of the prophets who are shown as role models for humanity. As a result, it appears as the most appropriate opinion to under-stand the verse as saying that they lost hope of divine help for a short time due to the influence of their own souls, by evaluating the verse within the context of the Surah Yusuf, the integrity of the verse, and the experiences of prophets such as Nuh, Yunus, Ya‘kûb and Yûsuf in their testing periods, with-out taking it within the scope of the idea of virtue
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Tefsir |
Bölüm | ARAŞTIRMA MAKALESİ |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 30 Nisan 2024 |
Yayımlanma Tarihi | 30 Nisan 2024 |
Gönderilme Tarihi | 4 Ocak 2024 |
Kabul Tarihi | 13 Nisan 2024 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2024 |