İnsan varoluşu, paradoksal yapılar üzerine inşa edilmiş bir gerçekliktir. Varoluş, zeminindeki bu yapılar arasındaki denge durumlarında gerçekleşir. İnsan, sürekli oluş halinde olduğu için ontolojik zeminde gerçekleşen denge halleri de sürekli yeni denge durumlarına gebedir. İnsanla ilgili araştırma konusu yapılacak her ne varsa bu yapılarda bir dayanak aranması gerekmektedir. Günah veya varoluşsal suç meselesi de ontolojik arka planı açısından bu yapılara dayanmaktadır. Çalışmamızda söz konusu yapıların çatışma ve uyum durumlarında gerçekleşen ritim hallerinin sahih olmayan bir varoluş yani varoluşsal suç ürettiği süreçler ele alınmıştır. Varoluşsal suç meselesi daha çok varoluşçu yaklaşımın bakış açısı çerçevesinde ve onto-teolojik bağlamıyla tasvir edilmiştir. Çalışmayı bizim için önemli kılan temel saik, varoluşsal suçun ve/veya günahın insan varoluşunun bizatihi kendisiyle ilintisinin varoluşsal açıdan ortaya konulmasıyla alakalıdır. Varoluşsal suç meselesi ele alınırken daha çok tasvirci yöntemle meselenin resmi ortaya konulmaya çalışılmış, gerekli görülen yerlerde de çeşitli analizlerde bulunulmuştur. Özgürlük-kader paradoksu trajik olanı insan varlığına iliştirmiş ve bunun neticesinde trajik olandaki umutsuzluk ve kaygı durumunun sebep olduğu günah durumu ile karşılaşılmıştır. Dinamik-form çatışması dramatik olanı insan varlığına iliştirmiş ve dramatik olandaki acının sebep olduğu anlamsızlık ve boşluktan haz arayan günahkârlık ortaya çıkmıştır. Bireysellik-katılım çatışması ise trajikomik olanı insan varlığına iliştirmiş ve trajikomik olanın sebep olduğu kimlik sorunundan kaynaklanan kendini kandırmaya dayalı egonun günahkârlığı ortaya çıkmıştır. Bütün bunların dayandığı ve görülmesini istediğimiz sav ise günahın yüzeysel birtakım saiklerden değil insan varoluşunun zemini olan diyadik yapısından ve bir yanıyla da onun varoluşu için zorunluluk ifade eden bir ontolojik arka plandan kaynaklanıyor olduğudur. Günah işlemek insanı suçlu yapabilir ama günah işleyebilme imkânının varlığı insanı özgür varlık kılan ve varoluşun gerçekleşmesi için zorunluluk ifade eden varoluşsal bir boşluktur.
Human existence is a reality built on paradoxical structures. Existence takes place in the state of balance between these structures on its ground. Since man is in a constant state of being the states of equilibrium that take place on the ontological ground are constantly pregnant with new states of equilibrium. Whatever the subject of human-related research is to be done, it is necessary to look for a basis in these structures the issue of sin or existential crime is also based on these structures in terms of its ontological background. In our study, the processes by which the rhythm states of the structures in question, which occur in situations of conflict and harmony, produce an unreal existence, that is, existential crime, have been handled. The issue of existential crime is mostly depicted from the perspective of the existentialist approach and in its onto-theological context. The main motive that makes the study important for us is related to the relation of existential crime and/or sin to human existence itself from an existential perspective. While dealing with the issue of existential crime, the picture of the issue has been tried to be presented with a more descriptive method, and various analyzes have been made where necessary. The freedom-destiny paradox has attached the tragic to human existence, and as a result, the sin situation caused by the hopelessness and anxiety in the tragic has been encountered. The dynamic-form conflict has attached the dramatic to human existence, and the sinfulness that seeks pleasure from the meaninglessness and emptiness caused by the pain in the dramatic has emerged. The conflict of individuality-participation, on the other hand, has attached the tragicomic to human existence, and the sinfulness of the ego based on self-deception arising from the identity problem caused by the tragicomic has emerged. The argument that all this is based on and that we want to be seen is that sin does not originate from some superficial motives, but from its dyadic structure, which is the ground of human existence, and on the other hand, an ontological background that expresses necessity for its existence. To sin can make a person guilty, but the existence of the possibility to sin is an existential vacancy that makes man a free being and expresses necessity for the realization of existence.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Felsefesi |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2023 |
Gönderilme Tarihi | 31 Ağustos 2023 |
Kabul Tarihi | 11 Aralık 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 |