Varoluş meselesi, varoluşçu düşünsel yaklaşımın en temel problematiğidir. Bu yaklaşım Varlığı öz ve görünüş ayrımına tabi tutarak gerçekliği özde görüp görünüşü söz konusu öze bağlı ikincil bir unsur olarak anlamaya çalışan anlayışın karşısında yer alır. Özcü metafizik anlayışlardan farklı olarak söz konusu düşünme tarzında Varlık meselesi, merkezinde insan varoluşunun olduğu bir bağlamda ele alınmıştır. İnsan varoluşu, sabit, potansiyel bir özün zamanda tezahürü olarak değil, her seçimli kararla zamanda saklı olasılıkların bilfiil hale geldiği bir varoluş süreci olarak ele alınmıştır. Dolayısıyla oluş soyut, ideal özün bilfiil hale gelmesi değil, bizatihi yaşanmakta olan hayatın içinde barınan olasılıkların tarihsel bağlamda seçimli kararla fiili olarak varlık bulmasıdır. İnsan varoluşunun tasviri bağlamında Kierkegaard varoluş düşüncesinin merkezine onun kaygılı varoluşunu alırken Heidegger dünyada-varlık oluşunu almıştır. Kierkegaard ve Heidegger düşüncesinin sentezi olarak gördüğümüz Sartre ise insanı, kendinde-varlık ortamında kendi-için varlık olarak beliren varoluş olarak ele almıştır. Heidegger ve Kant düşüncesinin sentezi olarak gördüğümüz Jaspers ise insan varoluşunu, Kuşatan varlığın aşkın dünya zemininde kendisi üzerinden biz-olan-varlık şeklinde tezahür ettiği bir Existenz olarak ele almıştır. Çalışmamızın amacı hem özcü anlayışlarla varoluş düşüncesi arasındaki varlık telakkisinin onto-teolojik bağlamda farklarını ortaya koymak hem de varoluş düşüncesi içerisinde farklı varoluş tasvirlerinin analizini yapmaktır.
The issue of existence is the most fundamental problematic of the existential intellectual approach. This approach is opposed to the essentialist understanding, which tries to understand reality in essence by subjecting existence to the distinction between essence and appearance and to understand appearance as a secondary element connected to the essence in question. Unlike essentialist metaphysical understandings, the issue of Being is handled in a context in which human existence is at the center in this way of thinking. Human existence has been considered not as the manifestation of a fixed, potential essence in time, but as a process of existence in which possibilities hidden in time become known with every selective decision. Therefore, becoming is not the abstract, ideal essence becoming known, but the actual existence of the possibilities contained in the life that is being experienced itself by an elective decision in a historical context. In the context of the description of human existence, Kierkegaard took his anxious existence into the center of his thought of existence, while Heidegger took his being-in-the-world. Sartre, who we see as the synthesis of Kierkegaard and Heidegger thought, has considered the human being as an existence that appears as being-for-itself in the environment of being-in-itself. Jaspers, which we see as the synthesis of Heidegger and Kant thought, has considered human existence as an existence in which the encompassing entity manifests itself as being-we on the ground of the transcendent world. The aim of our study is both to reveal the differences between essentialist concepts and the idea of existence in the ontological context of the concept of existence, and to decipher the different descriptions of existence within the idea of existence.
Presence Existence Presence in the World Anxiety Personality
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | 20. Yüzyıl Felsefesi |
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Aralık 2023 |
Gönderilme Tarihi | 29 Nisan 2023 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2023 Sayı: 20 |