Bireyin
çevresine uyumunu ve gelişmesini sağlamayı hedefleyen eğitimin toplumda yaşayan
her birey açısından bir hak olarak kabulü İkinci Dünya Savaşı sonrasında
benimsenen bir düşüncedir. Dünyada yaşanan insan haklarına yönelik olumlu
düşünceler, eğitim alma hakkının da her birey için vazgeçilmez haklar arasında
olması gerektiği anlayışını egemen kılmıştır. Bu dönemde yapılan pek çok
antlaşmada eğitim hakkının devletler tarafından bütün vatandaşlarına tanınması,
eğitimin en azından temel eğitim düzeyinde ücretsiz olması, ortaöğretimde
eğitimin çeşitlendirilmesi, yükseköğretimin fırsat ve imkânları ölçüsünde
herkese açık olması hükümleri yer almıştır. Bununla birlikte eğitimde
dezavantajlı gruplara ayrımcılık yapılmamasının yanında pozitif ayrımcılık yapılması
düşüncesi egemen olmuş ve bu düşünce de uluslararası sözleşmelere yansımıştır.
Türkiye, İkinci Dünya Savaşı sonrasında yapılan antlaşmaların neredeyse tamamını
onaylamıştır. Bundan dolayı Türkiye bütün bireylerin eğitim hakkı ile birlikte,
engellilerin eğitim hakkını tanımaktadır. Engellilerin eğitim hakkını normal
eğitim sistemi içerisindeki normal okul ve sınıflarda kullanabilmesinin önünde
önemli engeller vardır. Bu engellerin kaldırılabilmesi için özel eğitim ve kapsayıcı
eğitimi seçeneklerinin devreye girmesine gereksinim vardır. Özel eğitim
seçeneği, gereksinimlerinden dolayı engellilere ayrı okul ve sınıflarda eğitim
verilmesini gerektirir. Kapsayıcı eğitim seçeneği ise genel okul ve sınıfların,
özel gereksinimi olan bireylerin gereksinimlerini karşılayabilecek
düzenlenmesini gerektirir. Özel gereksinimi olan bireyler bu sınıflarda eğitime
devam ederek akranları ile kaynaşabilmektedir. Bu sayede, engelli bireylerin
temel eğitimden yükseköğretime olan bütün eğitim basamaklarında eğitime erişim
ve devam oranları artırılabilir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 22 Temmuz 2019 |
Gönderilme Tarihi | 1 Temmuz 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Sayı: 2 |