Savaşlar ve çatışmalar doğrudan ve dolaylı olarak şiddetin açığa çıktığı kitlesel olaylardır. Savaş ve çatışmalardan kaynaklı şiddetten kaçışın sonucu olarak gelişen zorunlu göçler, insanları ülkelerinden koparıp ulus aşırı ilticaya zorlar. Yerinden edilmişlikle gerçekleşen göç süreçleri ve varış noktaları da mülteciler açısından farklı yoğunlukta şiddet riskleri taşır. 2011 yılında Suriye’de başlayan çatışmalar, Türkiye’ye günümüz itibariyle 3.6 milyon mültecinin gelmesine neden olmuştur. Mülteci kitlesi içerisinde kadınlar, yaşlılar, yetim ve öksüzler, refakatsiz çocuklar gibi birçok kırılgan grup bulunmakta ve bu hassas gruplar çeşitli problemlerle karşılaşmaktadır. Barınma, sağlık, eğitim, istihdam gibi çoğu problemin yanı sıra mültecilere yönelik şiddet de önemli bir olgu olarak dikkat çekmektedir. Türkiye’deki Suriyeli mülteci gruplara yönelik şiddet birçok açıdan ele alınabilir. Fiziki şiddet, ekonomik şiddet, kültürel şiddet, cinsel şiddet bunlardan bir kısmıdır. Bu çalışmada genel olarak mülteci grupların maruz kaldığı şiddet ele alınırken daha özel olarak mülteci kadınların yaşadığı şiddet çeşitli veri setleri üzerinden tartışılmaktadır. Mültecilere yönelik algılar, ev sahibi toplumun sosyokültürel değerleri ve insan hakları bilinci şiddetin yoğunluğunu ve yaygınlığını önemli ölçüde etkilemektedir. Türkiye’ye yerleşen mülteciler de söz konusu yapı içerisinde çeşitli düzeyde şiddete maruz kalmakta ve aynı zamanda şiddetin taşıyıcılığını da yapmaktadır. Mülteciler, sosyal bir grup olarak kırılgan/hassas gruplar içinde yer alırken mülteci kitlesi içindeki kadınlar ise çifte dezavantajlılığı en yoğun yaşayan cinsiyet grubudur. Mülteci kadınlara yönelik şiddet, ev sahibi toplumun yanı sıra mülteci gruplarca da yapılmaktadır. Aile hayatı, toplumsal hayat, çalışma ve eğitim hayatı gibi alanlarda kadınlar kültürel şiddetten cinsel ve ekonomik şiddete kadar birçok şiddet türüne maruz kalmaktadır. Sonuç olarak şiddetin azaltılması ve insan hakları bilincinin oluşması için mülteci gruplar ve ev sahibi topluma yönelik çok katmanlı eğitim ve sosyal uyum faaliyetlerinin yapılması zorunludur.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Hukuk |
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Haziran 2020 |
Gönderilme Tarihi | 10 Aralık 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Sayı: 4-5 |