In general, organizations and actors that can be called religious revival in the public sphere have been encountered since the second half of the 1980s. It is argued that the secular boundaries of the public sphere are forced by these organizations and actors, and the efforts of these organizations and actors to find a place in the public sphere have become evident. There is a process that is called the return of religion or religious awakening, and in fact, this dynamism cannot be understood, especially in the West. This process, which started to be defined as “post-secularism”, focuses on the question of whether religion can be one of the “many” that make up the public sphere. Whether religion can be in harmony with the language and spirit of the public sphere as a “negotiation space” constitutes the main topic of post-secularism debates. In other words, the question of what kind of legitimacy the religion will create in terms of rational communication practice with a single emphasis on truth is discussed. It is seen that secularization theories are also being questioned due to this religious revival. It is stated by many researchers that there has been a development in the opposite direction of the claim that religion is sent out of modern life forever and its reflections on practice are examined. Why did religion come back or never left, or is there a new phase of secularism? The answers to these questions are sought. In this study, besides these discussions in the literature, what secularization theories say and whether or not an activism can be mentioned in opposition to secularization theories is discussed. The demands, visibility and discourses of religious movements in the West and in Turkey on the construction of the pu
Genel olarak 1980’lerin ikinci yarısından itibaren kamusal alanda dini canlanma olarak adlandırılabilecek örgütlenmelere ve aktörlere rastlanmaktadır. Kamusal alanın laik sınırlarının bu örgütlenmeler ve aktörler tarafından zorlandığı ve yine bu örgütlenmelerin ve aktörlerin kamusal alanda kendilerine yer bulma çabasının belirginlik kazandığı öne sürülmektedir. Dinin geri dönüşü ya da dini uyanış olarak adlandırılan ve aslında özellikle Batı’da bu hareketliliğin anlamlandırılamadığı bir süreç yaşanmaktadır. “Post-sekülerizm” olarak tanımlanmaya başlayan bu süreç, dinin kamusal alanı oluşturan “çok”lardan biri olup olamayacağı sorusuna odaklanmaktadır. Dinin, bir “müzakere alanı” olarak kamusal alanın dili ve ruhu ile uyum sağlayıp sağlayamayacağı post-sekülerizm tartışmalarının ana konusunu oluşturmaktadır. Başka bir ifadeyle, dinin tek bir hakikat vurgusu ile rasyonel iletişim pratiği açısından ne tür bir meşruiyet zemini oluşturacağı sorunsalı üzerinde durulmaktadır. Sekülerleşme kuramlarının da bu dini canlanma nedeniyle sorgulanmaya başlandığı görülmektedir. Dinin bir daha geri dönmemek üzere modern yaşamın dışına gönderildiği savunusunun aksi yönünde bir gelişme yaşandığı pek çok araştırmacı tarafından dile getirilmekte ve pratiğe yansımaları incelenmektedir. Din, neden geri dönmüştür ya da hiç gitmemiş midir yoksa sekülerliğin yeni bir evresi mi yaşanmaktadır soruları sorulmakta ve bu soruların yanıtları aranmaktadır. Bu çalışmada da literatürdeki bu tartışmaların yanında sekülerleşme kuramlarının neler söyledikleri ve sekülerleşme kuramlarına karşıtlık oluşturacak bir eylemsellikten bahsedilip bahsedilemeyeceği ele alınmaktadır. Batı’daki ve Türkiye’deki dini hareketliliklerin talepleri, görünürlükleri ve kamusalın inşasına dair söylemleri de literatürdeki sorular ve tartışmalar eşliğinde yeniden değerlendirilmektedir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 6 Haziran 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Cilt: 24 Sayı: 1 |