20. yüzyıl, sanatın felsefi ve edebi yönden sorgulandığı ve kırılmaların yaşandığı bir dönem olarak tarihe geçmiştir. Meret Oppenheim bu tartışmaların içinde sanat hayatına başlamıştır. Kadının rolünün aile ile sınırlandığı, seçme- seçilme hakkının bile olmadığı toplumsal bir ortamda sanat çalışmalarını sürdürmüştür. Sanatçı, sanat dünyasının da kadına aynı rolleri yüklediğini ve sanat çevresinin toplumun diğer kesimlerinden farklı olmadığını gözlemlemiştir. Bu durum onu hayal kırıklığına uğratmıştır. Bu bağlamda sanat ve sanatın içinde kadın sanatçı olarak var olma mücadelesi vermiştir. Kadın ve kadın sanatçı olmanın yarattığı psikolojik sorunlarla mücadele ederken, Yahudi bir babanın kızı olarak İkinci Dünya Savaşı’nın sıkıntılarını da bizzat yaşamıştır. Bu çalışmada Meret Oppenheim’ın Sürrealizmle başlayıp, farklılaşarak ölümüne kadar devam eden sanatsal süreci incelenmiştir. Yöntem olarak literatür taraması yapılmış, sanatçı hakkında yayımlanan kaynaklar taranmış ve eserlerinin sergilendiği sergi ve kataloglar araştırılmıştır. Sanatçının rüyaları, hayalleri, Carl Gustav Jung’un Analitik Psikolojisi ve arketiplerinden referans alarak somutlaştırdığı eserleri incelenmiştir. Aynı zamanda ‘kadın sanatı mı? sanat mı? kadın sanatçı mı? gibi sorgulamaları ortaya çıkaran çalışmaları ve sanatsal yaşamı üzerinden değerlendirilmiştir.
Sürrealizm Bilinçaltı Ruhsal Otomatizm Sürrealist Heykel Meret Oppenheim
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleleri |
Yazarlar | |
Erken Görünüm Tarihi | 31 Aralık 2021 |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2021 |
Gönderilme Tarihi | 1 Haziran 2021 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 6 Sayı: 11 |