Fıkıh usûlünde Kelam ilmiyle etkileşim içerisinde şekillenen illet teorisi, aynı mezhep içerisinde dahi yeknesak bir yapıya sahip değildir. Hicri 5. asırda Debûsî’nin teorik çerçevesini kurduğu, Serahsî ve Pezdevî’nin eserleri ile olgunlaşan Hanefî illet teorisi, zaman zaman mezhep içi ihtilafa konu olmuş ve tenkit edilmiştir. Bu eleştiriler, fıkıh usûlünün kelâmî öncüllerle alakasını kurmaya çalışan ve Mâtürîdîliği itikadî mezhep olarak benimsemiş Semerkant ulemasında daha belirgindir. Sözü edilen ihtilaflar, illet-hüküm ilişkisi hususundaki yaklaşım farklılığından kaynaklanmakta ve sahih bir kıyas işlemi için gerekli olan şartlara yansımaktadır. Fukahâ metoduna göre eser vermiş Hanefî usûlcülerin sahih bir kıyas işlemi için gerekli gördükleri şartlardan biri olan “asıldaki vasfın müte‘addî oluşu” bunlardandır. Bu şart aynı zamanda müstenbat illetin işlevini ifade etmektedir. Zira onlar için kıyas ile ta‘lîl aynı şeydir. Bu nedenle, Hanefî usûlcülerin geneline göre asıla özgü vasıflar ile ta‘lîlde bulunmak caiz değildir. Buna karşılık Alâeddin es-Semerkandî ve Lâmişî gibi usûlcülere göre bu nitelikte vasıflar ile ta‘lîlde bulunmak câizdir. Bu makalenin amacı mezkûr ihtilafın dayandığı hususları tespit ve tahlil etmektir. Bunun için metinler arası mukayese yöntemi kullanılacaktır.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Konular | Din Araştırmaları |
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Ekim 2020 |
Gönderilme Tarihi | 4 Eylül 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2020 Cilt: 34 Sayı: 34 |