Antakya’nın
28 Haziran 1098 tarihinde fethedilmesi sonrasında, haçlılar Kudüs’e doğru yola
çıkmış, Ma’arra ya da Ma’arratün'numan bölgesini kuşatarak yaklaşık bir ay
burada kalmışlardır. Söz konusu bölge fetih hareketlerinden ziyade haçlıların
Müslümanlara uyguladıkları katliamla tanınmaktadır. Nitekim haçlı savaşına
katılan Orta Çağ müellifleri dahi askerlerin bu insanlık dışı davranışını utanç
içinde aktarmışlardır. Ancak buna rağmen bazı yazarların haçlıları koruduğu
görülmektedir. Onlara göre haçlıların Müslümanları öldürmesi, etlerini pişirerek
yemesi ve Müslüman çocukları şişe geçirmesi, öldürülenlerin altın yuttuğuna
inanılarak karınlarının deşilmesi sadece civardaki Türkleri korkutma amaçlıdır.
Bu bağlamda Ma’arratün'numan kuşatması haçlı savaşlarında yaşananları ve
haçlıların gerçek yüzünü tanımada önemli bir unsur olarak görülmüş ve çalışılması
düşünülen bu konuda farklı bir perspektif yakalayabilmek için Türkçe eserlerin
yanı sıra Almanca ve İngilizce eserler de kullanılmıştır. Böylelikle söz konusu
kuşatmanın ana hatlarıyla Alman ve İngiliz literatüründe nasıl anlatıldığı,
gerçekleri çarpıtıp çarpıtmadıkları ortaya konulmaya çalışılmıştır.
After
the conquest of Antioch by on 28 June 1098, the Crusaders sailed to Jerusalem
and besieged the Ma’arra or Ma’arratün'numan area, staying here for about a
month. The region is known not for conquests but for the slaughter of the
Crusaders against the Muslims. Indeed, even the medieval writers who
participated in the Crusader war have conveyed this inhumane behavior of the
soldiers in shame. However, despite this, some authors appear to have protected
the Crusaders. According to them, the crusaders should kill Muslims, cook their
meat and eat Muslim children, believing that the swallowed gold swallowed the
bellies only to intimidate the Turks nearby. In this context, the siege of Ma’arratün'numan
was seen as an important element in recognizing the crusaders' experiences and
the true face of the crusaders. For this reason,
German and English works were used in addition to Turkish works in order to
capture a different perspective on this subject. In this way, it is tried to
reveal how the siege in question is explained generally in German and English literature
and whether they distort the facts.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makalesi |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 21 Eylül 2019 |
Gönderilme Tarihi | 28 Temmuz 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Cilt: 4 Sayı: 2 |
Bu eser Creative Commons BY-NC-SA 2.0 (Atıf-Gayri Ticari-Aynı Lisansla Paylaş) ile lisanslanmıştır.