Yirminci
yüzyıl felsefesi, onsekiz ve ondokuzuncu yüzyılın adalet ve eşitlik merkezli
felsefelerinin aksine, bireysel ve sosyal yaşamın ve bu yaşama ait değerlerin,
olumsal ve dinamik karakterine yapılan vurgu etrafında şekillenir. Bu vurgu bir
taraftan kendini etik ve ontolojik düzlemde gösterirken, diğer taraftan politik
ve yasal zeminde açığa çıkar. Bu makalede, sosyal ve bireysel yaşamın olumsal
ve dinamik karakteri etik ve ontolojik düzlemde Jean-Paul Sartre, politik ve
yasal boyutta da Carl Schmitt ve Etienne Balibar üzerinden tartışılacaktır. Sartre
etik-ontolojik düzlemde insan varlığı açısından, seçimin verili olanın ötesine
geçme ve aşkınlık imkânı doğurduğunu vurgularken, Schmitt karar verebilen özne eksenli
bir politikanın soyut prosedürlere bağlı bir politika üzerindeki üstünlüğüne
veya egemen-öznenin politika içerisindeki kurucu rolüne işaret etmektedir. Bu
makalede, iki ayrı siyasal kampta olsalar da, Sartre’ın Varlık ve Hiçlik’te hukuk felsefesi incelemesi eksikliği dolayısıyla
Schmitt ile birlikte okunabileceği, Siyasi
İlahiyat’taki Schmitt’in de ontoloji ve etik temellendirme eksikliklerinin
Sartre ile doldurulabileceği ve böylece yol açabileceği totaliter ve tözcü
eğilimlerin önüne geçilebileceği, deneysel bir çabayla, sergilenmeye
çalışılacaktır. Dahası, Sartre’ın tümüyle hukuk dışı bir alandan yazdığı,
Schmitt’in ise hukuku bütünüyle egemen merkezli politikanın hizmetine soktuğu
düşünüldüğünde, yasanın ya belirlenmişlik alanı olarak yadsındığı ya da bir
araç haline getirildiği başka bir düşünsel eksiklik olarak fark edilebilir.
Burada, Balibar’ın dinamizm ve olumsallığın, zorunlu olarak hukuk dışı bir
alanda kalmadığı, aksine tam da “içsel öteki” kavramı çerçevesinde yasal alanda
bulunabileceğine dair tespiti önem kazanır. Bu nedenle, bu makale, yasanın
olumsal ve dinamik veçhesini, politika, hukuk ve adaletin iç içe geçmişliği
doğrultusunda aydınlatabilecek bir düşünür olan Balibar’la tamamlanacaktır.
Jean-Paul Sartre Carl Schmitt Étienne Balibar Aşkınlık İstisna Hali Medenilik Hukuk Felsefesi Varoluşçuluk Egemen
Twentieth-century philosophy is shaped around the emphasis on the contingent and
dynamic character of individual, political, legal and social life and its values, unlike the justicecentered and equality-centered philosophies of the eighteenth and nineteenth centuries. This
article has two paths. In the first of these, the perspective of contingency in Jean-Paul Sartre,
Carl Schmitt and Étienne Balibar will be positioned according to the their relationship to law
within the framework of the concepts of choice, decision and justice. These will be called,
respectively, non-legal, supra-legal and intra-legal contingency. In the second path, in an age
when totality of the constant substance(s) and the universal(s) in-itself are lost, this article tries
to show how these thinkers tie the totalization process to praxis. It will be tried to explain how
the totalization process is related to the praxis of the being-for-itself or working class in Sartre, of
the sovereign in Schmitt and of justice seeking subjects or victims in Balibar.
Jean-Paul Sartre Carl Schmitt Étienne Balibar Transcendence State of Exception Civility Philosophy of Law Existentialism Sovereign
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 20 Aralık 2019 |
Gönderilme Tarihi | 10 Eylül 2019 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2019 Sayı: 10 |