Bu çalışmada Türkiye‟nin son dönem dış politikasında Doğu Akdeniz‟i ve bölgedeki hidrokarbon rezervlerini nasıl ve neden güvenlik konusu haline getirdiği incelenmektedir. Türkiye‟nin bölgeye yönelik politikası güvenlik çalışmalarında önemli bir yeri olan Kopenhag Okulu‟nun güvenlikleştirme yaklaşımıyla analiz edilmektedir. Kıbrıs Rum Kesimi‟nin Doğu Akdeniz‟de tek taraflı olarak arama ve çıkarma faaliyetleri yapması Türkiye için bir tehdit algılaması doğurmuştur. Söylem düzeyinde doğalgazdan doğacak refahın adanın yalnızca güneyince paylaşılacak olması Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) halklarının iknasında kullanılmıştır. Türkiye bölgede askeri hareketliliğini artırarak meselenin hayatiyetini göstermiş ve bölgenin güvenlikleştirilmesini sağlamıştır. Çalışmada bu olağanüstü şartlar altında KKTC ile Münhasır Ekonomik Bölge Anlaşması imzalandığı iddia edilmektedir.
Türkiye‟nin hissettiği ikinci tehdit ise bir süredir ilişkilerinin bozuk olduğu İsrail‟in Kıbrıslı Rumlarla yakın ilişkiler kurmaya başlamasıdır. Rum Kesimi‟nin faaliyetlerinin yanı sıra rezervlerin çıkarılmasında İsrail‟in de söz sahibi olması ve rezervlerin aktarılmasında Türkiye dışı rotaların seçilmesi ihtimali Türkiye‟nin bu yakınlaşmadan kaygı duymasına sebep olmuştur. Türkiye Mavi Marmara olayı kapsamında Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan Palmer Raporu‟nu yetersiz bularak İsrail‟e bir takım yaptırımlar uygulama kararı almıştır. Bu yaptırımlarla Doğu Akdeniz‟de Türk donanması için uluslararası kamuoyuna seyr ü sefer serbestîsi ilan etmiştir. Çalışmada bu söylem bazındaki tehditlerden ziyade bölgenin güvenlikleştirilmesinde asıl meselenin egemenlikle ilgili olduğu sonucuna varılmıştır.
Anahtar Kelimeler: güvenlikleştirme, söz edimi, aciliyet, olağanüstü hal, Doğu Akdeniz,
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 2 Eylül 2016 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2015 Cilt: 3 Sayı: 1 |