Gayb, akıl ve duyuların alanına girmeyen, bilgi edinilemeyen varlık alanı olarak tanımlanır, iman ile arasında sıkı bir ilişki kurulur. İman konuları gayb alanı olarak ifade edilir. Türk düşünürü Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’ye göre asıl iman gaybî konulardaki gerçeklere yönelik olur. İman etmek görünen âlemden hareketle gaybî âleme delil getirmekle gerçekleşir. Gerek onaylama (tasdik) gerekse yalanlama (tekzip) verilen habere yönelik bulunur. Gaybın bir kısmını insanların bilebilmesi mümkün iken diğer kısmını Allah’tan başka kimsenin bilmesi mümkün değildir. Birinci tür göreceli gayb, zamana, şartlara ve şahıslara göre gayb olmaktan çıkar. Allah’tan başka kimsenin bilemeyeceği mutlak gayb ise beşerî bilginin dışındadır. Allah’a göre gayb olmaz. O, insanlara gizli kalan her şeyi bilir. Peygamberler ve melekler, Allah’ın kendilerine bildirdiğinden başka bir şey bilmezler. Allah duyulur âlem aracılığı ile duyulmayan gayb âlemini anlamayı gerekli kılmış, düşünmeyi ve akıl yürütmeyi emretmiştir. Gayb konularına inanmak ise kulluk görevi, mü’min kişinin özelliği ve aklın kabul ettiği bir ilkedir. Gayb inancını şekillendiren görünen duyulur âlemdir. Metafiziksel ontoloji alanı kafadaki göz ve kulakla değil kalp gözü ve kulağı denilen akıl ve basîretle görülür, işitilir, anlaşılır. Mü’min kişinin önemli bir niteliği gaybî haberlere iman etmesidir. O halde gayba iman; salt teorik tasdiki bir bilgi değil, duyu, duygular ve aklın yardımıyla görünen âlemden görünmeyen âlemi anlama sürecidir.
The unseen (Gayb) is defined as the realm of being that does not fall into the realm of reason and senses, and knowledge cannot be acquired, and a close relationship is established between faith and it. Matters of faith are expressed as areas of the unseen. According to the turkish thinker Abu Mansur al-Maturidi, the real faith is aimed at the facts of the unseen. Believing occurs by bringing evidence to the unseen world, based on the visible world. Both affirmation (tasdiq) and refutation (takzib) are related to the given news. While it is possible for people to know some of the unseen, it is not possible for anyone other than Allah to know the other. The first kind of relative unseen ceases to be unseen according to time, circumstances and individuals. And the unseen, which no one knows except Allah, is beyond human knowledge. For Allah, there is no unseen. He knows all that is hidden to mankind. Even the prophets and the angels know nothing but what Allah has revealed to them. Allah has made it necessary to understand the unseen world, which is not heard through the audible world, and has ordered thinking and reasoning. Believing in matters of the unseen is the duty of servitude, the characteristic of the believer and a principle accepted by the mind. It is the visible, audible realm that shapes faith in the unseen. The field of metaphysical ontology is seen, heard and understood not with the eye and ear in the head, but with reason and clairvoyance called the eye and ear of the heart. An important attribute of a believer is his belief in the news of the unseen. So the faith in the unseen is not just theoretical confirmation of knowledge, but the process of understanding the unseen realm from the visible realm with the help of sense, emotions and reason.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 15 Nisan 2021 |
Gönderilme Tarihi | 31 Ekim 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Cilt: 11 Sayı: 1 |