It is possible to evaluate future governing models as binary oppositions. In this framework there is a utopia on one hand and a dystopia on the other. While utopias set out an ideal future; dystopias draw a dark and worrying picture. Though both of them are imaginary, they are not detached from reality. Optimistic predictions of utopia and pessimistic fears of the dystopia have always been linked to the real world. Dystopic narratives constituting the subject of this study are considered as warnings that draw attention to the defects in current social order and reveal the adversities that may occur if these defects are not eliminated. Nonetheless, it should be kept in mind that dystopias are male-dominated and therefore have a masculine point of view. Feminist dystopias that emerged in the late twentieth century were written by female writers. As a result, such feminist utopias present narratives in which women are placed at the centre of discussion, and thus, criticize patriarchy. This study opposes the view that the examples of feminist dystopia are ‘paranoid predictions of the future’ and accepts such narratives as ‘allegories of the conservative reality of the existing male-dominated order’. In this context, the television series adapted from Margaret Atwood’s 1985 novel The Handmaid’s Tale is discussed as one of the representatives of the feminist dystopia genre. This paper explores the representation of how a hegemonic order uses tools of domination and the possibilities of resistance in the series, which criticizes the patriarchal order, through elements of the dystopia genre by conducting a qualitative content analysis.
Feminist dystopia, The Handmaid’s Tale, domination, resistance.
Geleceğe yönelik düzen tasarımlarını iki kutup bağlamında düşünmek mümkündür. Buna göre bir tarafta ütopya, diğer tarafta ise distopya yer almaktadır. Ütopyalar ideal gelecek kurgusu yaparken; distopyalar ise karanlık ve kaygı verici bir çerçeve çizer. İkisi de düşsel nitelik taşımakla birlikte, gerçeklikten kopuk değildir. Ütopyanın iyimser öngörüleri de distopyanın karamsar korkuları da her zaman gerçek dünya ile bağlantılı olmuştur. Bu çalışmanın konusunu oluşturan distopik anlatılar, mevcut toplumsal düzendeki kusurlara dikkat çeken ve bu kusurlar ortadan kaldırılmadığı takdirde meydana gelebilecek olumsuzlukları gösteren uyarılar olarak değerlendirilmektedir. Bununla birlikte distopyaların erkek egemen bir tür olduğu ve dolayısıyla eril bakış açısı taşıdığı unutulmamalıdır. Yirminci yüzyılın sonlarında ortaya çıkan ve kadın yazarlar tarafından kaleme alınan feminist distopya ise, odak noktasına kadını koyan ve erkek egemen düzeni eleştiren anlatılardır. Bu çalışma, feminist distopya örneklerinin ‘geleceğe dair paranoyak tahminler’ olduğu görüşüne karşı çıkarak, bu tür anlatıları ‘var olan erkek egemen düzenin muhafazakâr gerçekliğinin alegorileri’ şeklinde kabul etmektedir. Bu bağlamda feminist distopya türünün temsilcilerinden kabul edilen Margaret Atwood’un 1985 yılında yazdığı The Handmaid’s Tale romanından aynı adla uyarlanan televizyon dizisi ele alınmıştır. Ataerkil düzene eleştirisini distopya türü üzerinden yapan dizide, egemen düzenin tahakküm araçlarının ve tabi olanların direniş olanaklarının nasıl temsil edildiği nitel içerik analiz yöntemiyle incelenmiştir.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Araştırma Makaleler |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 18 Ocak 2021 |
Gönderilme Tarihi | 11 Eylül 2020 |
Kabul Tarihi | 23 Kasım 2020 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2021 Sayı: 25 |
This work is licensed under a Creative Commons Attribution 4.0 International License.