İnsan bir değerler varlığıdır. O, bir yandan değerle yaşarken bir yandan da yeni değerler üretir. Değer, “ortak dil”dir. Davranış ve eylemlerimiz bu ortak dil alanında gerçekleşir, anlaşılır ve değerlendirilebilir hâle gelir.
Siber ve dijital teknolojilerin son derece geliştiği; insanın kendisi, ailesi, sosyal ve fiziksel çevresi, toplumu ve içinde yaşadığı evrenle ilişkisinin her zamankinden daha karmaşık ve problematik hâle geldiği çağımızda, değerler sorunu daha çok dillendirilmeye başlandı. Ne zaman yozlaşmadan, yolsuzluktan, terörden, suçtan, bencillikten, çeşitli bağımlılıklardan, krizlerden söz edilse, değerler sorunu kendisini hatırlatıyor. “Değerler sorunu” felsefe tarihi içinde felsefenin doğuş noktasına kadar geriye giden bir tarihe sahiptir. Sokrates ve Sofistler arasındaki başlıca tartışma değerler konusunda olmuştur. Bu felsefî kökeni yanında, değerlerin insan hayatında belirleyici ve tayin edici bir yeri vardır. Bu nedenle insanın değerlerle olan ilişkisi felsefî olmadan önce varoluşsal bir ilişkidir. Hayat orada değerlenir, oradan çıkar ve oraya döner. Hayat değerler karşısında anlamlı-anlamsız, doğru-yanlış, iyi-kötü hâle gelir. İnsan tümüyle değerler çerçevesinde yaşar: davranış bir değere göre yapılır, bir değere göre değer ve anlam kazanır. Bu çerçevede ahlâkî, dinî, hukukî, estetik, ekonomik değerler söz konusudur.
Kendimizle, sosyal ve fiziksel çevremizle, bir bütün olarak Varlık’la ilişkilerimizde kendini gösteren şahsiyet; bilgi, adalet, cesaret, ölçülülük, sevgi, merhamet, cömertlik, fedakârlık, tevazu, içtenlik gibi yüksek insanî değerlerin bireyde cisimleşmesiyle ortaya çıkar. Yeryüzünde başka hiçbir değer şahsiyet kadar insanî irade ve terbiyeyi yansıtamaz. İnsan olmanın anlam ve değeri şahsiyet olmada özleşmiş gibidir. Şahsiyet, insanın özgür iradesiyle oluşturduğu, ürettiği ve kendi varlığına kattığı bir değerdir. Aralarında İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Hilmi Ziya Ülken, Nurettin Topçu gibi eğitimcilerimizin de yer aldığı düşünürler topluluğu “şahsiyeti” eğitimin öncelikli amacı olarak görmüşlerdir. Platon, Aristoteles, Farabi, İbn Miskeveyh, Yusuf Has Hâcib, Kınalızâde Ali gibi ahlâk ve eğitim filozoflarının yanında Locke, Rousseau, Kant gibi Aydınlanma düşünürleri de özellikle “erdem”, “birey”, “bireysel özerklik”, “ahlâkî özne”, “özgürlük” kavramları bağlamında şahsiyet ve değer eğitimini öncelemişlerdir.
İnsanoğlu yeryüzündeki varlığını daha ilk zamanlardan beri eğitimle sürdürmüş, güçlendirmiş, birikim ve deneyimlerini, içinde yaşadığı mekânı bir değerler dünyası oluşturacak şekilde geleceğe aktarmıştır. Eğitim yalnız pratik hayatta işe yarayacak tecrübelerin aktarımı olmamış, aynı zamanda baştan sona bütün hayata, varoluş evrenine anlam veren değerlerin aktarımı, işlenmesi ve yeniden üretilmesi de olmuştur. Kişi eğitilmiş olarak değil, eğitilmeye uygun bir şekilde doğar. Onun aklı, duyguları, bedeni eğitilerek biçimlendirilmeli, bu yolla şekil verilmelidir. Kant, “İnsan eğitimle insan olur”, derken bu potansiyele işaret eder. Buradan hareketle söylenirse, insan şahsiyet olarak doğmaz, şahsiyet olmaya uygun yapıda doğar. Onun şahsiyet olabilmesi için potansiyelin işlenmesi ve biçimlendirilmesi gerekir. Şahsiyet eğitimi doğanın eksik bıraktığı şeyin, şahsiyetin, insan eli ve iradesi ile tamamlanmasıdır.
Bu makalede eğitim filozoflarına atıfla, değer ve şahsiyet eğitimi ele alınacak, insanî dünyanın oluşumu açısından değer ve şahsiyet eğitiminin anlamı üzerinde durulacaktır. Bu çerçevede “Değer ve şahsiyet nedir, nasıl oluşur? Değer ve şahsiyet eğitimi nasıl verilebilir?” sorularına cevap aranacak; eğitim ve ahlâk filozoflarının görüşleri bağlamında, “öğüt verme-öğüt alma”, “model olma-model alma”, “övgü-yergi” “ kültür dersleri”, “metin okuma”, “hikâye etme”, “konuşma-tartışma” gibi istenildiğinde çoğaltılabilecek yöntemlerden söz edilecektir. Burada önemle üzerinde durulması gereken husus şudur: Bu içerik ve yöntemler, bireye bir “değer dikte etme” amacı gütmezler, aksine bireysel otonomiyi güçlendirecek şekilde onda kendi değerlerini seçebilme yeterliği ve cesareti oluşturmayı amaçlarlar.
Eğitim Felsefesi, değer ve şahsiyet eğitimi, ahlaki özne, bireysel özerklik
Yok
İnsan bir değerler varlığıdır. O, bir yandan değerle yaşarken bir yandan da yeni değerler üretir. Değer, “ortak dil”dir. Davranış ve eylemlerimiz bu ortak dil alanında gerçekleşir, anlaşılır ve değerlendirilebilir hâle gelir.
Siber ve dijital teknolojilerin son derece geliştiği; insanın kendisi, ailesi, sosyal ve fiziksel çevresi, toplumu ve içinde yaşadığı evrenle ilişkisinin her zamankinden daha karmaşık ve problematik hâle geldiği çağımızda, değerler sorunu daha çok dillendirilmeye başlandı. Ne zaman yozlaşmadan, yolsuzluktan, terörden, suçtan, bencillikten, çeşitli bağımlılıklardan, krizlerden söz edilse, değerler sorunu kendisini hatırlatıyor. “Değerler sorunu” felsefe tarihi içinde felsefenin doğuş noktasına kadar geriye giden bir tarihe sahiptir. Sokrates ve Sofistler arasındaki başlıca tartışma değerler konusunda olmuştur. Bu felsefî kökeni yanında, değerlerin insan hayatında belirleyici ve tayin edici bir yeri vardır. Bu nedenle insanın değerlerle olan ilişkisi felsefî olmadan önce varoluşsal bir ilişkidir. Hayat orada değerlenir, oradan çıkar ve oraya döner. Hayat değerler karşısında anlamlı-anlamsız, doğru-yanlış, iyi-kötü hâle gelir. İnsan tümüyle değerler çerçevesinde yaşar: davranış bir değere göre yapılır, bir değere göre değer ve anlam kazanır. Bu çerçevede ahlâkî, dinî, hukukî, estetik, ekonomik değerler söz konusudur.
Kendimizle, sosyal ve fiziksel çevremizle, bir bütün olarak Varlık’la ilişkilerimizde kendini gösteren şahsiyet; bilgi, adalet, cesaret, ölçülülük, sevgi, merhamet, cömertlik, fedakârlık, tevazu, içtenlik gibi yüksek insanî değerlerin bireyde cisimleşmesiyle ortaya çıkar. Yeryüzünde başka hiçbir değer şahsiyet kadar insanî irade ve terbiyeyi yansıtamaz. İnsan olmanın anlam ve değeri şahsiyet olmada özleşmiş gibidir. Şahsiyet, insanın özgür iradesiyle oluşturduğu, ürettiği ve kendi varlığına kattığı bir değerdir. Aralarında İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Hilmi Ziya Ülken, Nurettin Topçu gibi eğitimcilerimizin de yer aldığı düşünürler topluluğu “şahsiyeti” eğitimin öncelikli amacı olarak görmüşlerdir. Platon, Aristoteles, Farabi, İbn Miskeveyh, Yusuf Has Hâcib, Kınalızâde Ali gibi ahlâk ve eğitim filozoflarının yanında Locke, Rousseau, Kant gibi Aydınlanma düşünürleri de özellikle “erdem”, “birey”, “bireysel özerklik”, “ahlâkî özne”, “özgürlük” kavramları bağlamında şahsiyet ve değer eğitimini öncelemişlerdir.
İnsanoğlu yeryüzündeki varlığını daha ilk zamanlardan beri eğitimle sürdürmüş, güçlendirmiş, birikim ve deneyimlerini, içinde yaşadığı mekânı bir değerler dünyası oluşturacak şekilde geleceğe aktarmıştır. Eğitim yalnız pratik hayatta işe yarayacak tecrübelerin aktarımı olmamış, aynı zamanda baştan sona bütün hayata, varoluş evrenine anlam veren değerlerin aktarımı, işlenmesi ve yeniden üretilmesi de olmuştur. Kişi eğitilmiş olarak değil, eğitilmeye uygun bir şekilde doğar. Onun aklı, duyguları, bedeni eğitilerek biçimlendirilmeli, bu yolla şekil verilmelidir. Kant, “İnsan eğitimle insan olur”, derken bu potansiyele işaret eder. Buradan hareketle söylenirse, insan şahsiyet olarak doğmaz, şahsiyet olmaya uygun yapıda doğar. Onun şahsiyet olabilmesi için potansiyelin işlenmesi ve biçimlendirilmesi gerekir. Şahsiyet eğitimi doğanın eksik bıraktığı şeyin, şahsiyetin, insan eli ve iradesi ile tamamlanmasıdır.
Bu makalede eğitim filozoflarına atıfla, değer ve şahsiyet eğitimi ele alınacak, insanî dünyanın oluşumu açısından değer ve şahsiyet eğitiminin anlamı üzerinde durulacaktır. Bu çerçevede “Değer ve şahsiyet nedir, nasıl oluşur? Değer ve şahsiyet eğitimi nasıl verilebilir?” sorularına cevap aranacak; eğitim ve ahlâk filozoflarının görüşleri bağlamında, “öğüt verme-öğüt alma”, “model olma-model alma”, “övgü-yergi” “ kültür dersleri”, “metin okuma”, “hikâye etme”, “konuşma-tartışma” gibi istenildiğinde çoğaltılabilecek yöntemlerden söz edilecektir. Burada önemle üzerinde durulması gereken husus şudur: Bu içerik ve yöntemler, bireye bir “değer dikte etme” amacı gütmezler, aksine bireysel otonomiyi güçlendirecek şekilde onda kendi değerlerini seçebilme yeterliği ve cesareti oluşturmayı amaçlarlar.
Eğitim felsefesi, değer ve şahsiyet eğitimi, ahlaki özne, bireysel özerklik.
Birincil Dil | Türkçe |
---|---|
Bölüm | Tam Sayı |
Yazarlar | |
Yayımlanma Tarihi | 31 Aralık 2022 |
Gönderilme Tarihi | 13 Aralık 2022 |
Yayımlandığı Sayı | Yıl 2022 Sayı: 58 |
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.