Bu çalışmada XVI. yüzyıl Halvetî şair ve
mutasavvıflarından Şâh Velî Ayıntâbî’nin, el-Kevâkibü’l-Muzî’e
fi’t-Tarîkati’l-Muhammediyye adlı risâlesi üzerinde durulmuştur. Risâle,
müellifin yakaza halinde iken Hz. Peygamber tarafından kendisine uzatılan
mektuptaki üç hadisin dinî-tasavvufî yorumunun yapıldığı, tasavvufa dair bir
eserdir. Mezkur üç hadis, sırasıyla Üveys el-Karanî, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali
ile doğrudan ilgili olmakla birlikte, eserde pek çok tasavvufî düstur ve kavram
da işlenmiştir. Çalışmamızın giriş bölümünde müellif ve eserleri hakkında
kısaca malumat verilmiştir. Eserin sebeb-i telifi, nüsha tavsifi, konusu ve
muhtevasını ele aldığımız birinci bölümde ayrıca risâlenin tasavvufî tahlili de
yapılmıştır. İkinci bölümde ise, risâlenin transkripsiyonlu metni verilmiştir.
Şâh Velî Ayıntâbî (ö.1604’ten sonra), sadece
Anadolu’da değil, İslam coğrafyasında da en yaygın tarikatlardan biri olarak
kabul edilen Halvetiyye’nin Cemâliyye şubesine mensup mutasavvıf bir şairdir.
Şâh Velî Ayıntâbî, aynı zamanda XVI. yüzyıl ve sonrasında Gaziantep’in cemiyet
hayatını müspet manada etkilemiş bir Halvetî şeyhidir. İlmî ve tasavvufî
faaliyetlerini büyük ölçüde meskun bulunduğu Gaziantep’te sürdürmekle birlikte,
kısa süreler halinde ikamet ettiği veya uğradığı Şam, Halep, Kudüs gibi dönemin
önemli merkezlerinde de tasavvufî görüşlerini yayma imkanı bulmuştur. Müellif,
ilim ve irşat faaliyetlerinin yanında dinî-tasavvufî muhtevalı altı eser telif
etmiştir.
Şâh Velî’nin Halvetiyye tarikatı esaslarına göre
yazdığı tasavvuf muhtevalı mensur eserlerinden biri de el-Kevâkibü’l-Muzî’e
fi’t-Tarîkati’l-Muhammediyye adlı risâlesidir. Bu çalışmada Şâh Velî’nin bu
eseri üzerinde durulmuştur. Risâle, müellifin yakaza halinde iken Hz. Peygamber
tarafından kendisine uzatılan mektuptaki üç hadisin dinî-tasavvufî yorumunun
yapıldığı, tasavvufa dair bir eserdir. On dört varaktan ibaret olan eser,
Türkçe ve kısmen Arapça olarak telif edilmiştir.
Şâh Velî Ayıntâbî’nin Risâletü’l-Bedriyye ve “Gelsün”
redifli kasîdesi ile birlikte aynı yazma kitap içerisinde yer alan bu risâlesi
hakkında daha önce bir çalışma yapılmamıştır. Risâlenin, tek yazma nüshası
dışında, kayıtlı ve bilinen bir başka nüshasına da henüz rastlanmamıştır. Dil,
üslûp, ifade özellikleri ve eserde kullanılan tasavvufî remizler,
Tekke-tasavvuf edebiyatı karakteristik özelliklerini taşımaktadır.
Halvetiyye tarikatına mensup müelliflerin bazı eserlerini
gördükleri rüya üzerine eser telif ettikleri bilinmektedir. Şâh Velî de
Halvetiyye tarikatına mensup bir müellif olarak
risâlesini yakaza halinde iken gördüğü üç hadisin yorumuna ayırmıştır.
“Üç hadis, üç hakikat” şeklinde adlandırdığımız el-Kevâkibü’l-Muzî’e
fi’t-Tarîkati’l-Muhammediyye, üç hadisin ayrıntılı yorumu için üç ayrı başlık
altında işlenmiştir. Bu ara başlıklar eserde; “el-bişâratü’l-ûlâ”,
“el-bişâratü’s-sânîyetü” ve “el-bişâratü’s-sâlisetü” şeklinde sıralanmıştır.
Risâlede uzun uzadıya tasavvufî yönden açıklanan üç hadis, sırasıyla Üveys
el-Karanî, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali ile doğrudan ilgilidir. Aynı zamanda bu
konular etrafında pek çok tasavvufî esas ve kavramdan da söz edilmiştir.
Risâlenin birinci bölümünde tasavvuf büyüklerinden Üveys
el-Karanî’nin mânevî üstünlükleri anlatılmaktadır. Müellif, risâlenin bu
bölümünde Üveys el-Karanî’nin Hz. Peygamber’e olan bağlılığına değinerek onun
sabır ve teslimiyetini tasavvufî esaslar çerçevesinde işlemiştir. Müellifin bu
bölümde Üveys’i işlemesinin muhtemel sebeplerinden birisi de Hz. Peygamber’i
yakaza halinde gördüğünde onu Hz. Peygamber’in huzuruna Üveys’in çıkarmış
olmasıdır. Tasavvufî anlayışta, Üveys’in rüya veya diğer yollarla Hz.
Peygamber’in mânevî terbiyesinden geçtiği anlayışı da dikkate alındığında bu
tür tasavvufî eserlerde Üveys el-Karanî’den söz edilmesinin sebebi daha iyi
anlaşılabilir. Hz. Peygamber’in Üveys el-Karanî’ye Hz. Ömer ve Hz. Ali
vasıtasıyla hırkasını göndermesi de Üveys’in ulaştığı mertebeyi göstermektedir.
Risâlenin ikinci bölümünde Hz. Ebû Bekir’in bütün malını Allah yolunda
harcaması ve bu örnek davranışıyla mukarrebûn zümresine dâhil oluşu
işlenmektedir. Ebrâr ve mukarreb kavramlarının karşılaştırıldığı ikinci
bölümde, Hz. Ebû Bekir’in hem şeklî hem de mânevî fakirliği tercih ettiği ifade
edilmektedir. Tasavvufta, varlıktan kurtulup Allah’ta fanî olmak şeklinde ifade
edilen fakr kavramı, Hz. Ebû Bekir ile özdeşleştirilerek örnek bir davranış
modeli olarak sunulmaktadır. “Ben ilmin şehriyim, Ali de onun kapısıdır.”
hadisi etrafında kurulan risâlenin üçüncü bölümü, Hz. Ali’nin, Hz. Peygamber’in
vefatından sonra yapılan halife seçimine herhangi bir itirazda bulunmadığı ve
nesep davası güderek hilafet tartışmalarına katılmadığı görüşlerini temel alır.
Bu bölümde müellif, risâlet ve velâyet mertebelerini karşılaştırdıktan sonra
Hz. Ali’nin velâyet makamındaki üstünlüğünü tasavvufî esaslara göre
işlemektedir.
Şâh Velî Ayıntâbî’nin tasavvufî içerikli bu üç hadisi
farklı yönleriyle açıklama ve yorumundan oluşan bu risâlesi üzerine yaptığımız
çalışmamızın giriş bölümünde müellifin hayatı, eserleri ve tarikatı hakkında
kısaca malumat verilmiştir. Risâlenin sebeb-i telifi, nüsha tavsifi, konusu ve
muhtevasını ele aldığımız birinci bölümde ayrıca risâlenin genel hatlarıyla tasavvufî
tahlili de yapılmıştır. İkinci bölümde
ise, risâlenin transkripsiyonlu metni verilmiştir.
Tarîkat silsilelerinden bazısının Hz. Ebû Bekir,
bazısının da Hz. Ali vasıtası ile Hz. Peygamber’e dayandırıldığı bilinmektedir.
Şâh Velî diğer müellifler gibi, Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ali’nin içinde
bulundukları bu mânevî konum ve model oluşlarını tasavvufî esasların anlatımında güzel birer
örnek olarak sunmuştur. Yine, tasavvufta Üveys el-Karanî’nin, Hz. Peygamber’in
mânevî yollarla veya rüya vasıtası ile terbiye ve eğitiminden geçtiği
anlayışından hareketle risâlede Üveys el-Karanî’ye ayrı bir önem verildiği
görülmektedir. Öyle ki iman, sadakat ve teslimiyet gibi önemli mânevî
üstünlükler, gerçek hayatta Hz. Peygamber’i görmeyen ancak ona bağlılığını ve
teslimiyetini yaşamıyla ortaya koyan Üveys el-Karanî örneği ile anlatılmıştır.
Bu, Üveys el-Karanî’nin tasavvufî terbiyedeki rolünü göstermesi bakımından da
önemlidir.
Risâlede öne çıkan yaklaşımlardan biri de Hz. Ali’nin,
Hz. Peygamber’in vefatından sonra yapılan halife seçimine itiraz etmeyerek
tertib-i hulefâya riayet etmesi konusudur. Hz. Ali’nin hilâfet davası gütmediği
gerçeğini yineleyen müellifin hilâfet tartışmalarına, tasavvufî esaslar
çerçevesinde, farklı bir yönden yaklaştığını söylemek mümkündür. Müellif, Hz.
Ali’nin nesep davası gütmeyerek hilafet tartışmalarına katılmadığı ve meşru
halifeyi onayladığı örneğinden hareketle şeyh veya mürşidin de soya göre
belirlenemeyeceğini ifade ve telkin etmiştir. Bu bağlamda, risâlesinin sonuç
kısmında tarikat mensubu mürşidlere seslenen Şâh Velî, şeyh ve mürşitlere nesep
davasından uzak durarak efdaliyyeti esas almalarını tavsiye etmiştir. Risâlede,
fazîlet ve üstünlüğün soy ve nesebe bağlı olmadığı, aksine üstünlüğün takva ile
elde edildiği fikri âyet ve hadislerin desteğiyle açıklanmıştır. Klasik XVI.
asır Türkçesine ait karakteristik özellikleri taşıyan eserdeki risâlet-velâyet,
ebrâr-mukarreb, fakr-ı sûrî ve mânevî gibi birçok tasavvufî kavram, konu ile
ilgili teferruatlı çalışma yapmak isteyen araştırmacıların istifadesine
sunulmuştur.
Şâh Velî Ayıntâbî el-Kevâkibü’l-Muzî’e fi’t-Tarîkati’l-Muhammediyye Hadis Risâle Tasavvuf Tasavvuf
This
article studies the treatise titled as al-Kavākib al-Mużī’a fī at-Ṭarīqat
al-Muḥammadiyya by Khalvatī poet and
sufi Shāh Walī ʿAynṭābī. The treatise is about a mystical interpretation of
three hadiths that the writer claims these hadiths were written in the letter
delivered to him by the Prophet when he was in the state of consciousness
(yaqaẓa). The mentioned hadiths respectively are directly related to Uways
al-Qaranī, Hażrat Abū Bakr and Hażrat ʿAlī, there are also many mystical
principles and notions dealt with in the treatise. The introduction gives
precise information on the writer and his works. The first part of the article
discusses the reasons why the treatise was written, its subject and content and
then there is an mystical analysis of the treatise in this part. The second
part of the article includes the transliterated text.
Shāh
Walī ʿAynṭābī, who was a member of Jamaliyya branch of Khalwatiyya order
accepted as one of the most common order not just in Anatolia but also in
Islamic geography, is a sufi poet. Shāh Walī ʿAynṭābī is also a Khalwatī sheikh
who had a positive influence on the social life of Gaziantep in XVI. century
and after. He experienced most of his academic and mystical activities in Gaziantep where he lived besides he had
opportunities to spread his mystical ideas in Halab (Aleppo), and he
also lived in Damascus and Jerussalem where were the significant centers for a
short period of time. Shāh Walī ʿAynṭābī produced six religious and mystical
works besides his academic and guidance activities.
One
of the mystical prose works that Shāh Walī ʿAynṭābī wrote according to
Khalwatiyya principles is a treatise titled as al-Kavākib al-Mużī’a fī
at-Ṭarīqat al-Muḥammadiyya. This article studies this treatise. The treatise is
about a mystical interpretation of three hadiths which the writer claims that
these hadiths were written in the letter delivered to him by the Prophet
Muhammed when he was in the state of conciousness. The work has fourteen folios
and it is written in Turkish and partly in Arabic. As far as is known there is
no study on this treatise which is in the same manuscript together with
Risālatu’l-Badriyya and “Gelsün” ode (with rhyme). There is only one manuscript
of the treatise and there is no other recorded or known copy of this until now.
Language, style, expression, characteristics and mystical symbols used in the
work show the characteristic features of sufi literature.
It
is known that the writers of Khalwatiyya order produced some of their works
based on the dreams they had. As Shāh Walī ʿAynṭābī was a member of Khalwatiyya
order he produced the mentioned treatise when he was in the state of
conciousness. In this state he dreamed three hadiths and the treatise is
related to the interpretation of these hadiths. The three hadiths mentioned in
the treatise point out mystical truths and these were grouped into three
different parts by the writer. Thus the work we refer as three hadiths three
truths titled as al-Kavākib al-Mużī’a fī at-Ṭarīqat al-Muḥammadiyya includes
the detailed interpretation of these hadiths in three different chapters. The
chapters in the work are “al-bişārat al-ûlā”, “al-bişārat al-sānîyetu” and
“al-bişārat al-sālisetu”. The mentioned hadiths respectively are directly related
to Uwais al-Qaranī, Abū Bakr, and ʿAlī. There are also many mystical principles
and notions dealt with in the treatise. The first chapter of the treatise is
related to Uwais al-Qaranī, who is one of the personalities of sufism, and his
spiritual superiorities. In this chapter the writer gives information on Uwais
al-Qaranī’s patience and submission by emphasizing his devotion to the Prophet
Muḥammed according to mystical principles. One of the possible reasons why he
mentions Uwais in this chapter is that when he dreamed the Prophet Muḥammed in
conscious, he was thought that he appears before the Prophet Muhammed by favor
of him (Uwais). It can be better understood that the reason why Uwais is
mentioned in this kind of mystical work is that it is believed that Uwais is
educated the Prophet Muḥammed through dreams and other ways. That the the
Prophet Muḥammad sent his hirka (the dervish coat) to him by favor of ʿUmar and
ʿAlī, shows the value of Uwais in the sight of the Prophet Muḥammad. The second
chapter of the treatise tells that Abū Bakr spent all of his wealth for Islam
and how he becomes one of the member of mukarrab (these will be those nearest
to Allah) by his model behavior. In the second chapter comparing the two terms
benefactor and closeness also it is also stated that Abū Bakr preferred poverty
in terms of both spiritually and materiality. In sufism the term faqr expressed
as abandoning the property and ego for pleasing Allah is identified with Abū
Bakr and this is presented as a model behavior.
The third chapter is based on the hadith related to ʿAlī. This chapter
is about that ʿAlī had no objection to the election of caliphate and he did not
support the dissents on this issue by conducting paternity suit. In this
chapter the writer compares the prophethood and walāya (friendship) positions
and then he tries to inform the superiority of ʿAlī in terms of his closeness
to Allah according to mystical principles.
In
the introduction part of our study which is about Shāh Walī ʿAynṭābī’s treatise
interpreting the three hadiths by referring to different perspectives on the
basis of sufism, the life of the writer, his works and his order are explained
shortly. The first chapter includes the mystical analysis of the treatise and
it gives information on why was the treatise written, its subject and content.
The second chapter has the transliterated text. Some of the order chains are
based on the Prophet Muḥammad through Abū Bakr or ʿAlī. Shāh Walī like other
writers presented Abū Bakr and ʿAlī as good examples for their spiritual
positions and being models for others. Again, the treatise mentions that Uwais
al-Qaranī had a distinguished place as he was educated by the Prophet Muḥammad
through spiritual ways and dreams. Thus, spiritual superiorities such as faith,
loyalty, and submission are told by making use of Uwais al-Qaranī’s example as
he did not see the Prophet Muḥammad in person but he showed his submission and
devotion to the Prophet Muḥammad by trying to live according to the Prophet
Muḥammad’s teaching. This is significant in terms of showing the role of Uwais
al-Qaranī in sufi education. One of the significant issue in the treatise is
that ʿAlī did not object to the caliphate election and he obeyed the ordering.
It is possible to argue that the writer discusses the caliphate disputes in a
different way according to mystical principles by repeating that ʿAlī did not
create a problem over caliphate. By emphasizing that ʿAlī did not participate
the caliphate discussions by not arguing ancestry rights and he obeyed the
legitimate caliphate, the writer argued that sheikh or murshids cannot be
determined according to ancestry. In this context by addressing the murshids of
the order in the final part of his treatise, the writer suggests that the sheikhs
and murshids must follow virtue and abandon ancestry discussions. In the
treatise it is explained that prominence and superiority do not depend on
ancestry but it depends on taqwā (piety). This ideal is supported by hadiths
and verses from the Qurʾān in the treatise. The treatise features XVI. century
Turkish characteristics and includes many mystical terms such as risālāt,
walāyāt, abrār, mukarrab, fakr thus this may help researchers who would like to
do detailed study on these issues.
Subjects | Religious Studies |
---|---|
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 15, 2017 |
Submission Date | March 14, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.