Öz: Faydacılığın en önemli
düşünürlerinden olan John Stuart Mill, etik teorisinin temelini oluşturan fayda
ilkesi için Utilitarianism adlı
eserinde bir kanıtlama ileri sürmüştür. Birçok düşünür bu kanıtlamayı çeşitli açılardan
problemli bulmuştur. Bu
düşünürlerden biri de George Edward Moore’dur.
Moore, söz konusu kanıtlamada Mill’in doğalcı yanılgı hatasına düştüğünü ileri
sürmüştür. Doğalcı yanılgı eleştirisi, iyi kavramının tanımının
yapılamayacağı iddiasına dayanan bir eleştiridir. Moore, Mill’in bahse konu
olan kanıtlamasında iyi kavramını “arzulanır olan şey” şeklinde
tanımlamak suretiyle bu hatayı işlediğini ileri sürer. İşte bu eleştiri ve bu
eleştiriye yorumcular tarafından verilen cevaplar makalenin konusunu
oluşturmaktadır. Makalede ileri sürülen temel iddia ise Moore’un bu
eleştirisinde haklı olmadığıdır.
Özet: Jeremy Bentham ve John Stuart Mill,
klasik faydacı geleneğin en önemli filozoflarıdır. Bu iki önemli düşünür
arasında birçok konuda fikir birliği olmasına karşın aynı fikri paylaşmadıkları
bazı noktalar da vardır. Fayda ilkesinin kanıtlanması, bu iki düşünürün fikir
ayrılığı yaşadıkları en önemli noktalardan biridir. Bu ilke ile her ne tür
olursa olsun bütün eylemleri, eylemden etkilenecek bireylerin mutluluklarını
artırma ya da azaltma eğilimine bakarak değerlendiren ilke kastedilir. Bentham,
fayda ilkesinin nihai etik bir ilke olduğunu iddia eder ve bu nedenle de
herhangi bir doğrudan kanıtlamanın fayda ilkesi için mümkün olmadığını savunur.
Bu konudaki gerekçesi ise kanıt zincirinin bir noktadan başlaması gerektiğidir.
Fakat Mill, fayda ilkesinin kanıtlanması konusunda Bentham gibi düşünmez. Bentham’ın
aksine o, fayda ilkesi için hala bir kanıtlamanın mümkün olduğunu düşünür.
Çünkü ona göre mesele hala aklın yetileri içerisinde tartışılması gereken bir
problemdir. Söz konusu bu kanıtlamayı Utilitarianism adlı eserinin
dördüncü bölümünde ortaya koyar. Bu kanıtlamada üç önerme ileri sürer:
(i) Mutluluk arzulanırdır.
(ii) Genel mutluluk arzulanırdır.
(iii) Arzulanır olan tek şey mutluluktur.
Yorumculara göre tek bir paragrafa sığdırılan bu
kanıtlamada ileri sürülen bu üç önermenin her biri çeşitli yönlerden
problemlidir. Fakat biz makalemizde sadece birinci önermenin içerdiği probleme
odaklanacağız. George Edward Moore, bu ilk önermenin problemli olduğunu düşünen
önde gelen filozoflardan biridir. Moore, ünlü kitabı Principia Ethica’da
Mill’i doğalcı yanılgı adını verdiği bir hata yapmakla suçlar. Bu suçlama
iyinin tanımlanamaz olduğu iddiasına dayanan bir suçlamadır. Moore’a göre, Mill
iyi kavramını arzulanan şey olarak tanımlamış, ardından da hazzın arzulanan tek
şey olduğunu söylemek suretiyle iyinin haz olduğu sonucuna ulaşmıştır. Fakat
Moore’a göre kavramlar basit ve bileşik kavramlar olarak ikiye ayrılır ve
sadece bileşik kavramlar tanımlanabilir. İyi birleşik bir kavram değil, basit
bir kavramdır, dolayısıyla da tanımlanamazdır. Buna ek olarak Moore, Mill’in
kanıtlamasında “olgu-değer” problemi ile yüz yüze olduğunu düşünür. Olgu-değer
problemine göre olgu ifade eden önermelerden değer ifade eden normatif
önermeler çıkarsanamaz. Moore’a göre Mill, kanıtlamasında iyi kavramının
arzulanması gereken anlamına gelecek şekilde tanımlamak suretiyle olgudan
değere geçiş yapmıştır.
Birçok yorumcu gibi biz de Moore’un doğalcı yanılgı
suçlamasında haklı olmadığını düşünüyoruz. Bu düşüncemiz için bazı
gerekçelerimiz de vardır. Fakat bu gerekçeleri ortaya koymadan önce ifade
edilmesi gereken önemli bir husus vardır. Buna göre Moore, Mill’in
kanıtlamasında olgudan değere meşru olmayan bir geçiş yaptığını söylerken
haklıdır. Gerçekten de Mill, hazzın iyi olduğunu söyleyerek bu hatayı
yapmıştır. Çünkü haz olgusal bir kavramken, iyi normatif bir kavramdır.
Dolayısıyla eğer hazzı iyi kavramı ile betimlersek, bu durumda açık bir biçimde
olgu-değer problemi olarak isimlendirilen hatayı yapmışız demektir.
Moore’un doğalcı yanılgı eleştirisinde niçin haklı
olmadığına ilişkin ilk gerekçemiz, William K. Frankena’nın da ifade ettiği gibi
Mill’in kanıtlamasının güçlü bir kanıtlama olmamasıdır. Bu nedenle bize göre bu
kanıtlamanın sıkı mantıksal testleri geçmesini beklemek yanlıştır. Zira bu argümanlar “örtük kıyaslardır” ve bu
nedenle de örtük önermeler içerirler. Bu argümanda yer alan örtük önermelerin
açık hale getirilmesi durumunda, argüman mantıksal hata içermez, dolayısıyla da
kanıtlamanın geçerli olduğu böylece ortaya çıkar. Bu argümanda örtük önerme,
“bütün insanlar tarafından arzulanan şey iyidir.” önermesidir. Eksik olan bu
örtük önerme de kanıta dâhil olduğunda çıkarım form açısından geçerli olur ve
şu hale gelir:
(i) Haz bütün insanlar tarafından arzulanır.
(ii) Bütün insanlar tarafından arzulanan şey
iyidir.
(iii) Dolayısıyla
haz iyidir.
İkinci olarak söz konusu kanıtlamada Mill’in amacı iyi
kavramını tanımlamak da değildir. Çünkü eğer onun amacı iyi kavramını
tanımlamak olsaydı, daha dikkatli olurdu. Bir başka ifadeyle, tıpkı Roger
Crisp’in de belirttiği gibi, geçerli bir tanımlama hiçbir surette yeni sorulara
kapı aralamamalıdır. Mesela, eğer üçgeni “düzlemde
birbirine doğrusal olmayan üç noktayı birleştiren üç doğru parçasının bileşimidir.”
şeklinde tanımlarsak, bu tanımlama geçerli bir tanımlamadı, çünkü üçgenin
gerçekten üç kenardan oluşup oluşmadığına dair bir tartışma anlamsız olacaktır.
Çünkü burada yapılan tanımlamanın cevapsız bıraktığı bir husus yoktur. Fakat
iyinin arzulanan olduğunu ifade eden tanımlama sıkı bir kanıtlama için geçerli
olan şartları haiz değildir. Çünkü bu tanımlamanın ardından hala sorulabilecek
başka sorular da mevcuttur. Son gerekçemiz ise Necip Fikri Alican’ın temas
ettiği gibi Moore’un Mill’in argümanını, özellikle de görülür, duyulur,
arzulanır kavramları arasındaki analojiyi yanlış yorumlamasıdır. Mill burada
arzulanır kavramını arzulanması gereken anlamında değil, arzulanma kapasitesine
sahip anlamında kullanmıştır. Fakat Moore, Mill’in bu kavramı ilk anlamda
kullandığını ileri sürmüştür. Bu nedenle de iyi kavramını arzulanan anlamında
tanımladığını düşünmüştür. Ancak burada altı çizilmesi gereken önemli bir husus
vardır. Bu da Mill’in fayda ilkesi için ortaya koyduğu bu kanıtlamanın
problemli olduğu ve bu problemlerin yanlış anlamalara kapı araladığıdır.
Dolayısıyla Moore’un Mill’in kanıtlamasını yanlış yorumlamasında argümanın bu
problemli hali de önemli bir role sahiptir.
Sonuç
olarak bizim fikrimize göre, Moore, Mill’in kanıtlamasını doğru biçimde
anlayamamış ve Mill’i kanıtlamasında doğalcı yanılgı hatasına düşmekle
suçlamıştır. Fakat bu suçlama bize göre geçerli değildir.
Abstract: John Stuart
Mill, one of the most prominent thinkers of Utilitarianism, has provided a
proof in his book Utilitarianism for the principle of utility underlying
his ethical theory. According to many thinkers, George Edward Moore is one of
them, this proof is problematic in many aspects. Moore argues that Mill has
made a mistake called the naturalistic fallacy in his proof. The Naturalistic
fallacy is based on the claim that the good is indefinable. Moore argues that
Mill has defined the good as desirable so he has made a naturalistic fallacy in
his proof. This criticism and the responses given by the thinkers constitute the
subject of this article. The main argument put forward in the article is that
Moore is not right in his criticism.
Summary: Jeremy
Bentham and John Stuart Mill are the most important philosophers in the
classical utilitarian tradition. There is usually a consensus between these two
important thinkers on many issues related to the principle of utility. However
there are also some points which they do not agree with each other. The proof
of the principle of utility can be considered as one of them. What is meant by
the principle of utility is the principle which approves or disapproves of
every action whatsoever, according to the tendency which it appears to have to
augment or diminish the happiness of the party whose interest is in question.
On the principle of utility, Bentham argues that this principle is the ultimate
ethical principle and it is not susceptible of any direct proof, since a chain
of proofs must begin somewhere. Yet Mill is not agree with him on this point.
In contrast to Bentham, he claims that this principle can be proved and he has
provided a proof in the fourth chapter of Utilitarianism,
his one of the most famous books. With this proof, Mill submits three
propositions:
(i) Happiness
is desirable.
(ii) The
general happiness is desirable.
(iii) The
only thing desirable is happiness.
Having stated
that these three propositions are considered problematic in many aspects by some
commentators, what we shall discuss in this paper will be the first
proposition. George Edward Moore is one of the most eminent philosophers who
think that this proposition is problematic. He accuses Mill of making a mistake
about the goodness called as a naturalistic fallacy in his famous book, Principia
Ethica. The naturalistic fallacy is based on the claim that the good is
indefinable. For Moore, Mill has identified the concept of the good as desired
and then has argued that the pleasure is desired and finally has reached the
conclusion that the good is pleasure in his proof. However according to Moore,
notions are divided into simple and complex and only the complex ones can be
definable. The good is not a complex notion, it is a simple notion and so it
cannot be definable. In addition to this, Moore thinks that there is “is-ought
problem” which implies that it cannot be derived an “ought” from “is”, in
Mill’s proof. Hence, Mill claims that
the good is desired on the basis of desirable.
In accordance
with many other thinkers we also think that Moore is not right about his
accusation. There are several reasons for our claim. But before discussing
those reasons, we have to make clear that Moore is right about his is-ought
problem. Indeed, Mill has made the mistake by saying that the pleasure is good.
For the pleasure is a factual concept (about what is) and the good is a
normative one (about what ought to be). So if we describe the pleasure with the
good, it means that we simply derive ought from is, namely we make the mistake
called “is-ought problem”.
Our first
reason why Moore is not right about his accusation of Mill is that Mill’s proof
is not a strict one as William K. Frankena has claimed. So his proof cannot
pass the test of the strict logical rules. For these arguments contains
suppressed propositions. In this argument the suppressed proposition is “what
is sought by all men is good.” If this suppressed proposition is added to the
argument, the argument is valid and it does not contains any logical error:
(i) Pleasure is sought by all men.
(ii) What is sought by all men is
good.
(iii)
Therefore, pleasure is good.
Secondly, Mill’s aim is not to define
the good, if he aimed to do so then he would be more careful, since an
acceptable definition should not lead to any open question. Namely as Roger
Crisp has stated, once the definition is made, there should be no need to ask
any further questions about it. For example, when we define the triangle as a
plane figure bounded by three straight sides our definition has succeeded because
there is not any open question whether triangles are plane figures bounded by
three straight sides or not. But the definition of the good as the desired does
not provide the necessary conditions for a strict definition. For there is an
open question whether what is desired is good or not. And the last reason is
that, as Necip Fikri Alican has stated, Moore has commented on Mill’s proof in
a wrong way, especially the analogy between the concepts of visible, audible
and desirable. In this analogy Mill does not argue that desirable means what is
ought to be desired but it means what is able to be desired. But Moore accepts
that Mill has used desirable in the first sense. Therefore he thinks that Mill
has defined the good as the desired. There is something that needs to be
expressed here. Mill’s proof is problematic and this leads to misunderstandings.
Hence this problematic aspect of the argument also has an important role in
Moore's misinterpretation of Mill's proof.
Subjects | Religious Studies |
---|---|
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 15, 2017 |
Submission Date | October 27, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.