Yaşamın temel öğelerinin sarsıldığı olağanüstü dönemlerden birini deneyimlediğimiz günümüzde yaşam dünyasının anlam kaynaklarını ilgilendiren istisnai uygulamalar din sosyolojisi için ivedi konulardan biri olmuştur. Bu araştırmada, COVID-19 pandemisinin toplumsal yaşamın düzenliliğine etkilerine ilk dönemlerinde verilen tepkiler, Müslüman dinî gruplar çerçevesinde ele alınmıştır. Toplumsal örgütlenme biçimleri, kendi özgül formlarında tepkiler ortaya koyduğu için farklılıkların dikkate alındığı bir araştırma deseni tercih edilmiştir. Sosyal bilimlerin vazgeçilmez ilkesi olan “İnsan doğası gereği sosyaldir.” hükmü, günümüz pandemisinin kısıtlamalarında önemli konuların temel özelliği olmuştur. İnceleme için önemli olan dinî sosyalleşme, sürekli bir temelde gerçekleştirilmek istenen bir olgudur. Edimsel boyutu, bilinç ve dayanışma gibi grubun oluşumunu ve toplumsal ontolojisini etkileyen önemli unsurlara dikkat çeker. Bazı dinî gruplar yüz yüze etkileşim ve ritüellerde ısrar ederken, bazıları dijital araç ve kanalları etkin bir şekilde kullanmayı tercih etmektedir. Bu farklılık özellikle pandemi sürecinde kamusal bir mesele haline geldi. Öte yandan, yeni medya araçlarının dijital dünyası ve ulaşım teknolojisinin seyahat olanakları bağlamında bir tartışma söz konusudur. Dinî grupların yüz yüze etkileşim ve ritüel ısrarlarını ele alan bu çalışmanın teorik temeli Erving Goffman’ın yaklaşımıdır. Onun yüz yüze iletişime ilişkin analizleri ve günlük yaşamın törensel doğasını vurgulayan yorumları iki temel vaka çalışması aracılığıyla işlevselleştirilmiştir: İlk vaka, pandeminin ilk günlerinde Tebliğ Cemaati’nin yıllık toplantılarındaki ısrar ve uygulamasıdır. Bu dini grubun Delhi’deki merkezi (Nizamuddin Markaz) hakkında başlayan tartışma, hastalık teşhisine rağmen yıllık toplantılarını iptal etmemelerine dayanıyor. İkinci vaka, İran’ın Kum kentindeki türbeleri ziyaret eden hacıların ritüel ısrarına dayanıyor. Şii İslam anlayışının ibadet ve hac üzerindeki ısrarı ve ona dayalı şuurla inşa edilen dayanışma, bilinen bir olgudur. Çağdaş pandemide Pakistan gibi ülkelerden Kum şehrine gelen hacıların hareketliliğinin yanı sıra Hac sırasındaki temas ve sosyal mesafenin neden olduğu bulaşma riski tartışılmıştır. İki vaka, vaka analizi yöntemi ve betimsel analiz tekniğini içeren nitel bir desenle ele alınmıştır. Makalenin temel amacı ve hedeflenen katkısı, toplumsal düzeyde analitik bir açıklayıcı olarak ritüellere dayalı performatif aracılığıyla yüz yüze etkileşimin ısrarını ortaya koymaktır. Dini grupların kısıtlamalara yönelik olağanüstü dönemlerdeki tepkisini analizine dayanan çıkarımlar, konunun önemini inşa etmektedir. Vaka çalışması bağlamında belirlenen vaka bilgileri, geleneksel etkileşim biçimlerine sahip grupların belirsizlik ve inisiyatif alanında kendi uygulamalarında ısrar ettiğini göstermektedir. Zorunluluk inisiyatifi ortadan kaldırmadıkça, geleneksel dinî grupların bu ısrarının tespiti sadece teolojik değil aynı zamanda ontolojik bir doğrulamadır. Grup üyelerinin grup içindeki itibarlarını ve grubun özverisini temsil etmek için inisiyatif aldıkları anlaşılmaktadır. Ulus ötesi İslami dâvetin en büyük grubu olan Tebliğ Cemaati’nin demografik hareketliliğe dayalı bir yöntemden vazgeçmemesi tartışma konusu olmuştur. Grubun ısrarı, her sıradan müminin davayı yaymayı asli görevi olarak kabul etmesini gerektiren yöntemlerden kaynaklanmaktadır. Öte yandan İslam dünyasında geleneksel yapısı ve ritüel yoğunluğu ile öne çıkan Şiilik, özel önem verdiği, dayanışma ve kimliğini inşa ettiği hac olgusunda inisiyatif sürecinde ısrar etmiştir. Bu ısrar, üyelik sisteminin icrasında dinî grubun dinamiklerini ve sosyal ontolojisini korumayı amaçlamaktadır. Esasen gruptaki birey yüz yüze etkileşim konumunda ısrar eder; çünkü bir grupta rol almak aynı zamanda bir yüze sahip olmak demektir. Dolayısıyla dinî grupların bu ısrar performansı aynı zamanda kendilik teknolojilerinin bir yansıması olarak da okunmalıdır. Son tahlilde ortaya konan ısrar, özünde toplumsal ontolojideki konum ısrarıdır.
At the present time, when we are experiencing one of the extraordinary conditions in which the basics of life are shaken, exceptional practices concerning the sources of the meaning of the world of life have become one of the urgent issues for the sociology of religion to consider. This study discusses the reactions of people to the effects of the COVID-19 pandemic on the regularity of social life in the early stages in the framework of Muslim religious groups. Since the forms of social organization reveal reactions in their own specific forms, a research design that considers the differences were preferred. The provision that ‘man is social by nature,’ which is the indispensable principle of social sciences, has been the main feature of important issues to elaborate in the restrictions of today’s pandemic. Religious socialization, which is important for the inquiry, is a phenomenon that is desired to be carried out on a continuous basis. Its performative dimension draws attention to important elements that affect the formation and the social ontology of the group, such as consciousness and solidarity. While some religious groups insist on face-to-face interaction and rituals, some of them prefer to use effectively digital tools and channels. This differing approach has become a public issue, especially during the pandemic process. On the other hand, there is a discussion in the context of the digital world of new media tools and the travel possibilities of transportation technology. The theoretical basis of this study, which deals with the insistence of religious groups on face-to-face interaction and rituals is represented from the scope of Erving Goffman. His analyzes face-to-face communication and his comments emphasizing the ritualistic nature of daily life are operationalized through two basic case studies: the first case is the persistence and practice of Tablīghī Djamā‘at, in its annual meetings in the early days of the pandemic. The discussion started with the practice of the religious group in Delhi (Nizamuddin Markaz), since they did not cancel their annual meeting despite the diagnosis of the disease. The second case is based on the ritual insistence of pilgrims in visiting shrines in the Iranian city of Qom. The insistence of the Shiite Islamic understanding on ritual and pilgrimage and the solidarity built with the consciousness based on it is a well-known phenomenon. In the Covid-19 pandemic, the risk of contamination caused by the mobility of the pilgrims coming to the city of Qom from countries such as Pakistan was discussed, as well as the contact and social distance during the Hajj. Two cases were handled with a qualitative design including case analysis method and descriptive analysis technique. The main purpose and intended contribution of the article are to reveal the insistence of face-to-face interaction through the performative based on rituals as an analytical explanatory on the social level. Inferences based on the analysis of religious groups’ response to restrictions in times of emergency build the importance of the issue. Case information identified in the context of the case study shows that groups with traditional interaction forms insist on their own practice in the field of uncertainty and initiative. Unless necessity eliminates the initiative, the determination of this insistence of traditional religious groups is not only theological but also ontological confirmation. It is understood that the members of the group took the initiative to represent their reputation within the group and their extent to dedicate to the group. The fact that Tablīghī Djamā‘at, the largest group of the transnational Islamic da‘wa (call), did not give up on a method based on demographic mobility, has been a matter of discussion. The insistence of the group is because of the methods that require every ordinary believer to accept to convey the da‘wa as his primary duty. On the other hand, Shiism, which stands out with its traditional structure and ritual intensity in the Islamic world, insisted on the initiative process in the pilgrimage phenomenon, on which it attached special importance and built its solidarity and identity on this phenomenon. This insistence aims preserving the dynamics and social ontology of the religious group in the performance of the membership system. Essentially, the individual in the group insists on his position in face-to-face interaction because having a role in a group also means having a face. Thus, this insistence performance by religious groups should also be read as a reflection of self-technologies. In the final analysis, the insistence put forward should be considered essentially in relation to the insistence on the position in social ontology.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 15, 2021 |
Submission Date | July 6, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 |
Cumhuriyet İlahiyat Dergisi Creative Commons Atıf-GayriTicari 4.0 Uluslararası Lisansı (CC BY NC) ile lisanslanmıştır.