Bu makalede, Kur’an’daki
hac menâsikinin
nass-olgu, vahiy-vakıa diyalektiği içinde okunması ve bu menâsikin İslâm öncesi câhiliye
Arap ve antropolojik temellerinin ortaya konulması
suretiyle, Kur’an’ı,
kendi döneminin dinamik kültürü içinde anlama metodolojisine katkı sunulması hedeflenmiştir. Kur’an’a yansımış olan Hac tasavvur ve teâmüllerinin ibdâ‘ ve îcât mahiyetinde sil
baştan hususlar olup-olmadığı problemi burada irdelenmeye çalışılmıştır. Aynı şekilde tenzihatçı ve
takdisatçı,
bir o kadar apolojik bir edayla İslâm âlimlerininin büyük bir çoğunluğu tarafından metafizik temellere yani Hz. İbrahim ve Hz. Âdem’e oradan da Tanrısal
Ruh’a (Cebrâîl) ircâ‘
edilen (dayandırılan) hac menâsikinin bu ircâ‘sının, vakıaya mutabık ve muvafık olup-olmadığı da tartışılmıştır. Klasik kaynaklardan câhiliyeye
ilişkin verileri elde etme, bu verilerin analizlerini yaparak bir senteze varma
şeklinde takip edilen yöntem neticesinde,
Kur’an’ın hac menâsikinin, şirk unsurlarından
ayıklanmış ve tevhitle mayalanmış, İslâm öncesi Hicaz
bölgesi Arap ve diğer kadîm toplumların
ilah evleri ritüellerinin bir devamı niteliğinde olduğu
anlaşılmıştır.
Câhiliye Arapların
dinî tasavvurları, tahayyülleri ve aynı zamanda ritüelleri, âdât ve tekâlitleri
anlaşılmadan bu topluma hitaben inmiş olan Kur’an’ın doğru anlaşılmasında ciddi
sorunların ortaya çıkacağı kaçınılmazdır. Şöyle ki Kur’an’da da “Arabî bir
Kur’an”, “Arabî bir hüküm”, “Arabî bir lisân” terkipleriyle ifade edildiği
üzere Allah Teâlâ, yedinci yüzyıl Hicaz bölgesi Arapların tasavvur ve
tekâlitlerini esas alarak onların dil ve kültür kalıplarında onlara hitap
etmiştir. Bu nedenle Kur’an’ı içinde vücut bulduğu bu sosyo-kültürel
gerçeklikten soyutlayarak, kasd-ı ilahiyi istinbât ve istihrâç etmede, iki
kapak arasına sıkışmış bir metin olarak masa başında gerçekleştirilecek her tür
okuma ve anlama eyleminin ne kadar gayret edersek edelim hiç şüphesiz sadra
şifa vermeyeceği bir gerçekliktir.
O bakımdan biz bu
çalışmada Kur’an’ın, telbiye, ihram, Arafat, Müzdelife ve Mina vakfeleri,
şeytan taşlama, Hacer-i Esved’i selamlama (istilâm), tavaf, sa’y, zemzem suyu
ile teberrük, hedy kurbanı, halk ve taksiri (saçı kesme ve kısaltma) içine
alan, namaz ve oruç gibi, Kur’an’ın en temel ibadetleri arasında yer alan Hac
ve Umre ibadetini, vahyin doğup büyüdüğü tarih sahnesinde İslâm’a yakın son iki
yüz yılı kapsayan ikinci câhiliye dönemi Arapların dinî tahayyül, tasavvur,
âdât ve tekâlit havzasında okumaya ve anlamaya çalıştık. Her ne kadar Hz.
Muhammed’i ve onun ümmetini tazîz ve tebcîl adına takdisatçı ve tenzihatçı ve
bir okadar da apolojik bir dil ile İslâm âlimlerinin büyük bir çoğunluğu
tarafından, hac menâsiki metafizik temellere yani Hz. İsmail’e, İbrahim’e hatta
Adem’e oradan da Cebrâil’e ircâ‘ edilmiş ve bunlardan tevarüs eden bir ibadet
olduğu hipotezi ileri sürülmüş olsa da biz, burada Hac/Umre menâsikinin
gerçekten vahiy orijinli mi yoksa Sami, İbrani ve Arap kültür mirası mı olduğu
problemini tartıştık. Bu ritüellerin câhiliye Arapları yahut daha kadîm
toplumlarca maruf olup-olmadığını, onların dinî-içtimaî âdât ve tekâlitleri arasında
yer alıp almadığı sorununu irdelemeye, tayin ve tespit etmeye çalıştık.
Şunu da ifade etmek
gerekir ki câhiliye Arapların hac ritüelleriyle ile ilgili müstakil bir
çalışmaya henüz rastlamış değiliz. Bununla beraber, gerek kadîm kaynaklarda
gerekse de çağımız kitap, makale ve sempozyum çalışmalarında câhiliyede
ibadetler başlığı altında bu konuya yer yer temas edilmiştir. Nevar ki bu tür
çalışmalarda Kureyş’in cahiliyedeki Hac ve Umre ibadetlerine zaman zaman atıf
yapılmış olsa da vahiy-vakıa, nass-olgu ilişkisi bağlamında derinlemesine kayda
değer analitik bir araştırma yapıldığını söylemek oldukça zordur. O bakımdan bu
makale, İslâm’a bitişik câhiliye dönemi Hicaz bölgesi Arapların Hac tasavvur ve
teamüllerini etraflıca ele almış, bunlara ilişkin rivayetleri toplamış olmak ve
Kur’an’ın bu ritüellerini vücut bulduğu tarih ve kültür havzasında vahiy-vakıa,
nass-olgu, hitap-muhatap diyalektiği içinde eş zamanlı okumakla özgün bir
değere sahip olduğu ve bu alanda bir boşluğu dolduracağı, kanaatindeyiz. İşte
Kur’an’da yer alan Hac menâsikinin ibdâ‘ ve icât mahiyetinde İslâm’la ortaya
çıkan ritüeller olup-olmadığı, geleneğimizde câhiliyede var olup da Kur’an’a
yansımış her şeyi Hz. İbrahim ve İsmail’e hatta Adem’e ircâ‘ etmenin, malum
Arap ananesinin bir ürünü mü yoksa gerçekten vahyin (Kur’an’ın) “mutabakâtun
li’l-vâki‘” yani Arap olgusallığına, Arap vakıasına mutabık ve muvafık hükümler
bina etmesinin bir mahsülü mü olduğu sorununu irdelediğimiz bu araştırma
neticesinde şu sonuçlara ulaşılmıştır.
Kur’an’ın Hac ve
Umre menâsikinin zannedildiği gibi, Kur’an’ın, daha genel bir ifadeyle İslâm’ın
ibdâ‘ ve îcâd mahiyetinde inşa ettiği hususlar olmadığı, câhiliye döneminde
Kureyş’in gerekse de diğer Arapların kısmı azamının takdis ve ta‘zim ettiği
semboller arasında yer aldığı müşahede edilmiştir. Aynı zamanda bu çalışmada,
Kur’an’ın bir boşlukta vücût bulmadığı ve bir boşluğa hitap etmediği, o günkü
Arapların dinî tasavvur, tahayyül ve teamülleri çerçevesinde forma büründüğü,
müfessirlerin ifade ettiği gibi Allah’ın onların güzel ve hoş gördükleri (bimâ
‘arafûhu ve bimâ ehsenûhu) şeylerle onlara hitap ettiği Hac ve Umre menâsiki
özelinde bir bakıma gözler önüne serilmiştir. Yine bu çalışmada, geleneğimizde
Kur’an’a yansımış her şeyi İbrahim ve İsmail’e ircâ‘ etmenin, İslâm’ı takdis,
ta‘zim, tebcîl etmenin, onu câhiliyeden tenzih etme tarzında ortaya çıkan
apolojik bir anlayışın ürünü olduğu, aslında İslâm öncesi Sami (İbrani, Arap)
adât ve tekâlidinden tevarüs edegelen bu ritüellerin Kur’an’da yer almasının,
gerçekte vahyin (Kur’an’ın) “mutabakâtun li’l-vâki’” yani vakıaya
mutabık ve muvafık bir tarzda nazil olmasının bir başka ifadeyle yedinci yüzyıl
Arap olgusallığı ve vakıasını hesaba katmasının bir sonucu olduğu ortaya
konulmuştur.
Kısaca bugün İslâm
dünyasında gerek Hac aylarında gerekse de vesair zamanlarda, yüksek sesle
Tanrıya seslenme (telbiye), ilah evleri mabet ritüellerine özgü günahsız
elbiselere bürünme (ihram), Arafat, Müzdelife, Mina gibi dağ kült ve ayinleri
(vakfe), şeytan taşlama (ramyü’l-cimâr), kutsal taş Hacer-i Esved’i selamlama
(istilâm), köşegenli ilah evinin etrafında dönme (tavaf), mukaddes Safa ve
Merve kayaları arasında yürüme (sa’y), İlah evi sularını (zemzem)i kutsama ve
onunla kutsanma (teberrük), İlah evine kurban (hedy) takdimi ve saçı kesip
kısaltmak (halk ve taksir) gibi bir kısmına Kur’an’ın atıf yaptığı bu
ritüellerin, câhiliye Arapların meçhulü olmadığı, başka bir deyişle Kur’an’ın,
silbaştan ibdâ‘ ve îcât mahiyetinde mukaddes kıldığı yeni bir teşri‘ olmadığı,
bu ayinlerin câhiliye dönemi Kureyş teamüllerinde köklerinin var olduğu, hatta
daha kadîm toplumlara İbranilere, İsrailoğullarına kadar uzandığı görülmüştür.
Dolayısıyla İslâm’ın maslahat ve makasıdı, tevhid öğretisi ve temel ilkeleriyle
çelişip de iptal edilenler hariç tutulursa, tashih, tağyir ve tebdilleriyle
birlikte hem Hz. Peygamber’in getirdiği hem de Kur’an’ın yer yer resmettiği
tasavvur ve teamüllerin, itikat ve ibadetlerin, câhiliye dönemi Arap toplumu
vakıasına, onlarda yaygın olan Allah’a yakınlaşma âdât ve geleneklerine mutabık
ve muvafık şeyler olduğu, Allah’ın onların anladıkları, bildikleri, tecrübe ve
tatbik edegeldikleri şeylerle onlara hitap ettiği sonucuna varılmıştır.
In this article, the
purpose is to contribute to the methodology
in understanding the Qurʾān within its dynamic culture in its period by
interpreting the ḥajj ritual in the Qurʾān with its being divine
text-phenomenon and revelation-reality dialectics and by introducing
pre-Islamic jāhiliyyā Arab and anthropological foundations of these rituals. The
issue of whether the ḥajj imagination and customaries mentioned in the Qurʾān are “initial” and “invention”, which are
re-organized from the initial stage, is investigated in this study. Similarly,
the issue of whether the ḥajj is based on metaphysical bases i.e. to Abraham
and Adam, and then, to Holy Spirit (the Angel Gabriel) by the majority of
Islamic scholars in a purifying
and glorifying, and apological
manner being in agreement with the reality or not is also examined in the
study. As a result of the method in which the data collection is made from
classical sources on jāhiliyyā, and the analyses of these data are made to
reach a synthesis, it is understood that the concept of ḥajj in the Qurʾān is
purified from polytheist elements and
merged with the unity of God, and to be a continuation of the rituals of the
houses of God, pre-Islamic Arabs and other ancient civilizations in the Hejaz
Region.
It is inevitable that serious problems will emerge in
understanding the Qurʾān in an accurate manner without understanding the
religious imaginations, apprehensions, and the rituals, customs and traditions
of the Arabs in Jāhiliyyā period. In actual fact, as it is mentioned in the
Qurʾān with the terms “An Arabic Qurʾān”, “An Arabic judgment”, “An Arabic
language”, Allah addressed the Arabs in their language and cultural structures
by considering their imaginations and traditions in seventh century around the
Hijaz area. For this reason, it is an undeniable fact that, to discover and
reveal the divine desire, the act of reading and understanding the Qurʾān by
sitting around a table as a text limited between two covers of a book after
abstracting it from the socio-culture reality in which it was revealed will not
yield any good.
In this respect, in this study, we tried to read and
understand the Ḥajj and Umrah
worships, which are among the most primary principles of Islam like the salāt and fasting, and which include talbiya,
ihrām, Arafāt, Muzdalifah and Mina waqfahs,
stoning the devil, greeting the Hajar
al-Aswad (istilām), tawāf, sa’y, blessing with the water zam-zam,
hedy sacrifice, halq
and taqsir (cutting and shortening
the hair) mentioned in the Qurʾān, in the context of the historical scene in
which the revelations were born and spread with respect to the religious
imaginations, apprehensions, customs and traditions of the Arabs in the Second
Period of Jāhiliyyā, which lasted for two centuries and which was close to the
Islamic period. No matter the majority of the Islamic scholars associated the Ḥajj
worship with metaphysical basics, with Ismael, Abraham, and even with Adam and
Gabriel, and claimed that this worship was inherited from them in the name of
glorifying Mohammad (pbuh) and his Ummah with a blessing and apological
language; here, we have discussed the problem of whether the Ḥajj/Umrah worships really
originated from the revelations or were a cultural heritage from the Samis,
Hebrews or Arabs. We have tried to investigate, examine and determine whether
these rituals were known by the Arabs in Jāhiliyyā period or by more ancient
communities, and whether they were included among the religious-social customs
and traditions of these ancient societies.
It must also be mentioned that we have not yet
observed any individual studies investigating the Ḥajj ritual of the Arabs in
Jāhiliyyā Period. However, this topic has been mentioned in ancient scriptures
and also in books, articles and symposiums under the title “Worships in Jāhiliyyā” in our present
day. But in these studies, and works, although sometimes it has been referred
to the Ḥajj and Umrah worships of Quraysh during Jāhiliyyā Period, it is
extremely difficult to say that there is in-depth an analytical, worthy study
mentioning here in the context of revelation-reality, text-case relationship.
In this respect, this paper has dealt with the Ḥajj imaginations and practices
of the Arabs in Hejaz Area in the Jāhiliyyā Period, which is adjacent to the
Islamic Period and collected the narrations about these topics, and examined
the rituals of the Qurʾān in detail within the dialectics of
revelation-reality, text-case and address-addressee bases in a simultaneous
manner, and within the historical and cultural context, we believe that it has a unique value and will
fill in the gaps in this field in the literature.
As a result of the study in which we investigated
whether the Ḥajj ritual mentioned in the Qurʾān was a ritual that emerged with
Islam as an innovation or invention or
whether referring everything mentioned in the Qurʾān and which existed
in the Jāhiliyyā Period to Abraham, Ishmael and even to Adam was a result of
well-known Arabian tradition or whether it was really a product of “mutābakātun li’l-wāqi‘” i.e. Arabian
factivity that agreed and fit with the Arabian Phenomenon, the following
conclusions have been made.
It has been determined that Ḥajj and Umrah rituals are
not among the topics that were invented as an innovation by the Qurʾān, or in a
broader sense, by Islām as it is presumed; and these rituals were among the
symbols respected and glorified by the Quraysh and the majority of the Arabs in
Jāhiliyyā Period. Meanwhile, it has also been revealed in this study that the
Qurʾān was not embodied in a void and did not address void spaces, but it was
embodied around the imaginations and apprehensions of the Arabs in those times,
and as the interpreters mention, Allah addressed them in a nice and pleasant
manner i.e. with “bimā ‘arafūhu ve bimā
ehsenūhu” specifically in Ḥajj
and Umrah. Again, in this study, it has also been determined that referring
everything reflected in the Qurʾān and in our culture to Abraham and Ishmael
was a product of an apological understanding that emerged in the form of
glorifying, blessing and honoring Islam and purifying it from Jāhiliyyā; and in
actual fact, these rituals were inherited from the customs and traditions of
Pre-Islamic period Samis (Hebrew, Arab) and were included in the Qurʾān, which
is interpreted as a result of the Qurʾān being revealed “mutābakātun
li’l-wâqi‘” i.e. in a way that is in agreement with the reality, in other
words, these rituals were in agreement with the Arab factivity and reality in
seventh century.
In brief, in this study, it has been determined
that the rituals some of which are referred by the Qurʾān, such as addressing
God in a high voice (talbiya),
wearing sinless clothes specific to the sanctuaries (ihrām), cults and rituals in mountains like Arafat, Muzdelifah, Mina (waqfah), stone the devil (ramy al-cimār), greeting the holy stone
Hajar al-Aswad (istilām), turning
around the cubic house of god (tawāf), walking between the holy Safa and
Merve rocks (sa’y), blessing the
water of the house of god (zam-zam)
and being blessed with it (tabarruk),
sacrifices for the house of god (hady)
and cutting and shortening the hair (halq
and taqsir), which are performed in Ḥajj period and also in some other
times in the Islamic world today, were not unknown the Arabs in the Jāhiliyyā
Period; in other words, these rituals were not “invented” as an innovation and
were blessed by the Qurʾān, and the roots of these rituals existed in the
practices of the Quraysh in the Jāhiliyyā Period, they even dated back to more
ancient societies like the Hebrews. For this reason, it has been concluded that
-except for those that were excluded because of their conflicting status with
the Tawhid Belief and primary
principles of Islam and its purpose- the practices, beliefs and worships
brought by the Prophet (pbuh) and depicted by the Qurʾān in some verses
together with corrections, changes and transformations were in agreement with
the customs and traditions of the Arabs in Jāhiliyyā Period that were meant to
make people move closer to Allah; and Allah addressed them with the things that
were known, understood, experienced and practiced by them.
Subjects | Religious Studies |
---|---|
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | June 15, 2017 |
Submission Date | April 24, 2017 |
Published in Issue | Year 2017 Volume: 21 Issue: 1 |
Cumhuriyet Theology Journal is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).