Müslümanlar
arasında en fazla müntesibi bulunan mezhep Hanefîliktir. Mezhebin bu kadar
taraftar bulmasında, çeşitli sebeplerin yanında mezhebin usul ve esaslarını
nesilden nesile aktaran öğrenci silsilesinin bulunması da zikredilir.
Doğu ve Batı topraklarında eş zamanlı başlayan İslam fetihlerinin kalıcı
olabilmesi için buralara İslam ahlakı ve adabını öğreten şahıslar da
gönderilmiş, onlara ibadetler ve günlük hayatı kuşatan ahlak ve fıkıh da
öğretilmiştir. Hicri II. yüzyıldan itibaren Irak, Medine, Şam gibi merkezlerde
başlayan mezhepleşme süreci, doğal olarak Batıdaki coğrafyaya da sıçramıştır.
Doğu’daki medreselerde eğitim alan birçok fakih, aldıkları bu eğitimi Batı’da
yeni fethedilen topraklara nakletmişler, böylece mezhepleşme olgusunun Doğu ile
Batı’da aynı anda başlamasında etkili olmuşlardır. Bu dönemde, Ebu Hanîfe’nin
ve öğrencilerinin de bulunduğu birçok müctehidin görüşleri fethedilen yeni
bölgelere yine öğrencileri aracılığı girmeye başlamıştır. Bu makalede,
Endülüs’ün fethi öncesinde mezhep olgusu, Hanefî mezhebinin Endülüs bölgesine
girişini hazırlayan sebepler, Ebu Hanîfe’nin ictihadlarının naklinde büyük
hizmetleri bulunan Abdullah b. Ferrûh’un hayatı, ilmî kişiliği, mezhebin
yayılmasına olan katkıları ve kendisinden sonraki talebe silsilesi ve bölgede
Hanefîliğin etkisini kaybettiği yılları içeren kısa bir seyir takip edilerek
mezhebin Endülüs’teki tarihçesi ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır.
Özet: Müslümanlar
arasında en fazla müntesibi bulunan mezhep Hanefîliktir. Hanefî mezhebinin
diğer mezheplere oranla daha çok yayılması ve taraftar bulması tesadüfi bir
durum değildir. Halen müntesibi bulunan dört mezhebin imamları arasında en
kıdemlisi, ticarî ve gündelik hayat hakkında en fazla tecrübeye sahip olması,
dirayetli öğrenci silsilesine sahip olması ve Ebu Hanife'ye (ö. 150/767) ait
fıkhî yorumların öncelikle öğrencileriyle müzakere edildikten sonra karara
bağlanmasının bu yayılmada etkili olduğu belirtilir.
Doğu ve Batı topraklarında eş zamanlı başlayan İslam fetihlerinin kalıcı
olabilmesi için buralara İslam ahlakını öğreten şahıslar da gönderilmiş,
böylece ibadetler ve günlük hayatı kuşatan ahlak ve fıkıh da öğretilmiştir.
Vatandaşları arasındaki adaletin temini, devletin temel görevi sayıldığı için
hukuk işlerinin düzenli, dinamik ve sistematik olmasını gerektirir. Bu amaçla
hem Medine'de hem de yeni fethedilen bölgelerde toprakların yönetimi,
kullanılması, dağıtımı, gayr-i müslimlerle evlenme, ticaret vb. yeni ortaya
çıkan hukukî muamelelerin çözümlenmesi için bugünkü adalet bakanlığına benzer
bir kurum olan kadılık ihdas edilmiştir.
Hicrî II. yüzyıldan itibaren Irak, Medine, Şam gibi merkezlerde hem
ibadet hem de muamelat meselelerini ilgilendiren konularda teorik ve pratik
çözüm üreten fıkıh ekolleri, yüzyılı aşkın bir zaman diliminden sonra
mezhepleşme sürecini tamamlamıştır. Doğu’daki medreselerde eğitim alan birçok
fakih, aldıkları bu eğitimi Batıda yeni fethedilen topraklara nakletmişler,
böylece mezhepleşme olgusunun Doğu ile Batı’da aynı anda başlamasında öncülük
etmişlerdir.
İslam fıkhı, Endülüs'te başlayan fetih süreciyle birlikte ortaya çıkan
meseleleri, öncelikle bölgedeki bağımsız fakih, kadı ve müftüler aracılığı ile
çözmüştür. Endülüs’ün Hanefî mezhebi ile tanışması ise 710 yılında başlayan
fetihten çok sonralarına tesadüf eder. Vefatından sonra, talebesi İmam Ebu
Yusuf’un başkadı olmasıyla hocası Ebu Hanîfe’nin görüşleri daha da önem
kazanmış, yöneticiler de Hanefî mezhebini resmi mezhep kabul etmişlerdir. Ebu
Yusuf’un, uygulamada birliğin sağlanması adına Hanefî mezhebine meyilli kadılar
ataması, kadıların tabi olacakları kaidelerin belirlenmesi ihtiyacını
doğurmuştur. Bu sebeple Ebu Hanîfe’ye kadar gelen fıkhî görüşlerin el kitabı
mahiyetinde kitaplaştırılmasına başlanmıştır. Ebu Hanife'nin talebeleri de
z-h-b kelimesinin kök manalarından birisi olan altın madenine sahip çıkarcasına
hocalarının görüşlerine/zehabına sahip çıkmışlar, altın değerindeki bu
ictihatlar da rağbet görmüş ve taraftar bulmuştur. Ebu Hanîfe’nin içtihatlarını
yazıya geçirmeye ve çoğaltmaya başlayan ilk talebesi İmam Muhammed'dir. İmam
Muhammed’in kitaplaştırdığı hocasının bu görüş ve kanaatleri öncelikle Irak,
Şam, İran, Horasan bölgesinde yayılmış, daha sonra da Ağlebîlerin yönetimi
altındaki Kuzey Afrika’ya da ulaşmıştır.
Aynı dönemde, Batıdan ilim tahsil etmek üzere günümüz ölçümüyle altı bin
beşyüz km. lik yolu türlü zahmetlerle aşarak Irak topraklarına gelen ve Ebu
Hanîfe'nin vefatından beş sene öncesine kadar ondan ilim tahsil eden Abdullah
b. Ferruh da hocasının bu görüşlerinin yazıya aktarılması bilinciyle kendi
ifadesine göre on bin meseleyi yazarak Endülüs’e dönmüştür. Abdullah b.
Ferrûh’un Irak’tan Endülüs’e döndüğü tarih olan 767 tarihinden itibaren
Hanefîlik yavaş yavaş bu coğrafyaya girmeye başlamıştır. Böylece o bir fakih
olarak resmi kadılığı kabul etmese de öğrendiklerini aktarmaya ve fahri olarak
uygulamaya koymaya başlamıştır. Aslında mezhebin Batı istikametinde yayılması
ve tanıtılmasında üstün gayret sarfetmiş olan Abdullah b. Ferrûh, Emevî-Abbasî
siyasi çekişmelerinin de etkisiyle bölgede Malikî mezhebinin üstün duruma
getirilmesi sebebiyle Ebu Hanife'nin diğer öğrencileri kadar meşhur
olamamıştır.
Hanefîliğin Batıdaki bu yayılışına rağmen, Hanefîlik denilince akla
genellikle Doğu coğrafyaları gelmektedir. Kadı İyâz (ö. 544/1149), İbn Ferhûn
(ö.799/1397), Muhammed Ebu Zehre (ö.1974), Hentâtî gibi âlimler bu mezhebin çok
kısa süreli Batıda da tanındığı ve belli bir süre etkili olduğunu zikrederler.
Buna karşılık Makdisî (ö. 380/999), hicri üçüncü yüzyılın ikinci yarısına kadar
Hanefîliğin Endülüs'te var olduğunu ve en az Mâlikîlik kadar yaygın olduğundan
bahseder. Şarkiyatçı Lévi Provençal (ö.1956) ise, Hanefîliğin Endülüs'e hiç
uğramadığını iddia eder ki, bu görüşün isabetli olmadığı yukarıdaki nakillerden
anlaşılabilir. Ayrıca, bu makalede zikredilen öğrenci silsilesinden Hanefî
mezhebinin bölgede küçümsenemeyecek bir süre varlığını ve etkisini koruduğu
anlaşılmaktadır. Çünkü Endülüs’te birliğin sağlandığı 756 tarihinden 13.
yüzyıla kadar, yani yaklaşık beşyüz yıl bu mezhebin görüşlerinin kısmen resmî
düzeyde de olsa, özellikle ulema ve halk nezdinde bilindiği, tanındığı ve takip
edildiği anlaşılmaktadır. Bu mezhebin resmi mezhep olmaması ya da kitaplarının
rağbet görmemesi nedeniyle de mezhebe ait temel eserlerin fazla çoğaltılma fırsatı
bulamadığını söylemek mümkündür.
Hanefî mezhebinin Endülüs'e hiç girmediği veya kısa bir süre kaldığı
şeklindeki görüşlerin aksine bu mezhebin bu coğrafyaya ilk olarak Ebû
Hanîfe’nin ders halkasına beş yıl iştirak eden Abdullah b. Ferruh ile nakledildiği,
sonrasında onun yetiştirdiği öğrencileri aracılığı ile ilim meclislerinde uzun
süre varlığını sürdürdüğü anlaşılmaktadır.
Bu çalışmada, Hanefîliğin Endülüs’e ilk defa girişinde büyük paya sahip
olan Abdullah b. Ferrûh'un hayatı, ilmî dirayeti ve talebeleri hakkında tabakât
ve terâcim türü eserlerde dağınık vaziyetteki bilgiler bir araya getirilmiş, bu
bilgilerin yardımıyla Endülüs’e Hanefîliğin girişi, toplumsal hayatta kabul
görme sebepleri ve ömrü gibi hususlar özet halinde sunulmaya gayret edilmiştir.
Among the Muslims the
most common sect is Ḥanafī. It is mentioned in the Ḥanafī sect that there are a
line of students who transfer the principles of the sect from generation to
generation. In order for the Islamic conquests that started simultaneously in
the Eastern and Western lands to be permanent, people were sent to teach
Islamic morality, worship and fiqh that encompass daily life. From the 2nd
century (A.H.) the sectarianization process that started in the centers such as
Kufa, Medina and Damascus has naturally spread to the geography of the West.
Many jurists who were educated in the madrasas in the East transferred this
education to the newly conquered lands in the West, thus contributing to the
fact that sectarianization began in the East and West at the same time. During
this period, the views of many mujtahids, including Abū Ḥanīfa and his
students, began to enter this geography again through his students. In this
article, the most important person who introduced the Ḥanafī sect in the
Andalusian region and transferred Abu Ḥanifa's ijtihads, ʿAbdallāh Ibn
Farrūkh's life, his scientific personality, his contributions to the spread of
the sect and the reasons for the Ḥanafī sect to find supporters in the region
will be followed by a short course and the history of the sect will be tried to
uncover in the history of Andalusia.
Summary: Among the Muslims the
most common sect is Ḥanafī. It is not a coincidence that the Ḥanafī sect spread
more than other sects and found supporters. Abū Ḥanīfa (d. 150/767) is the most
senior among the imams of four leading sects. He experienced about commercial
and everyday life, had loyal students. This is because he discussed with his
students before deciding on a ruling.
Islamic conquests in
the east and west started at the same time. Experts teaching Islamic morality
were sent to conquered places. In this way, both morality and Islamic law,
which encompasses worship and daily life, were also taught. Since the
implementation of justice was considered as the main duty of the state, legal
affairs were dynamic and systematically organized. For this purpose, both in
the Medina and the newly conquered lands, various issues such as, management,
use, distribution, non-muslim marriage, trade and so on emerged. These issues
were carried out with the "kadi" establishment, which is like today's
ministry of justice.
In the Hijri 2nd
century, Fiqh schools produced practical solutions to matters of process and
worship in centers such as, Iraq, Medina and Damascus. These schools completed
the sectarianization process after a century. Many Islamic jurists who took
madrasah education in the east taught these training in the west. They
pioneered the development of this sectarianization process both in the east and
the west at the same time.
The Islamic
jurisprudence solved the problems that emerged with the conquest process that
began in Andalusia, primarily through the independent jurisprudence, kadi and
muftis in the region. After 710 A.C., the Ḥanafī sect reached Andalusia. After
the death of Abū Ḥanīfa, Abu Yusuf became the chief justice. Later, the views
of Abū Ḥanīfa gained importance. Abu Yusuf appointed the judges who knew the
Ḥanafī sect. Abū Ḥanīfa's students, like a gold mine, embraced the views of
their teachers. These jurisprudences were adopted by the supporters. Imam
Muhammad was the first to write the case law of Abū Ḥanīfa. The views and
thoughts of Abū Ḥanīfa, which were published by Imam Muhammad, spread
throughout Iraq, Damascus, Iran and Khorasan. Later these thoughts reached
North Africa that was under the control of Aghlabid (A.C. 800-909).
In the same era,
ʿAbdallāh b. Farrūkh passed to the way 6500 km to learn western sciences. The
purpose of Farrūkh is to write the views of his teacher, Abū Ḥanīfa. In this
way, he returned to Andalusia by writing ten thousand subjects. Beginning from
767 A.C., Ḥanafī sect gradually began to form in this region. He served as a
judge voluntarily, although he did not serve as the official judge. Therefore,
it contributed greatly to the spread of this sect in the west. The Mālikī sect,
which due to from the animosity of Umayyad (A.C. 661-750) and Abbasids (A.C.
750-1258), came to the forefront. Abdullah b. Ferrûh was not as famous as the
other disciples of Abū Ḥanīfa.
Although Ḥanafīism
spread in the west, it was in the foreground in the eastern geographies.
Scholars such as Qadi Ayyad (d. 544/1149), Ibn Farḥūn (d. 799/1397), Muhammad
Abū Zahra (d. 1974) and Hintātī state that this sect was effective for a short
time in the west. On the other hand, Maqdisī (d. 380/999) states that Ḥanafī
existed in Andalusia until the second half of the third century A.C. and was at
least as widespread as Mālikīism. Orientalist Lévi Provençal (d. 1956) says
that Ḥanafī sect did not reach to Andalusia. However, it can be understood from
the above statements that this view is not real. In addition, according to the
student hierarchy described in the article, it is understood that the Ḥanafī
sect maintained its existence in this region for a while. In Andalusia, the
views of the sect from the 8th to the 13th centuries known, recognized and
followed by experts and the public. Because this sect was not official, its
books were not in demand. For this reason, the basic works belonging to the
sect were not reproduced.
It is not true that
the Ḥanafī sect never came to Andalusia or did not stay for a long time.
ʿAbdallāh b. Farrūkh, who studied at Abū Ḥanīfa for 5 years, introduced Ḥanafī
sect in Andalusia. Then his students continued this teaching.
In this study, the
life, mastery and students of ʿAbdallāh b. Farrūkh, who made important
contributions for the first time in teaching Ḥanafīsm's to Andalusia, have been
brought together. This information is summarized in terms of Ḥanafīsm's entry
into Andalusia, the reasons for acceptance in social life and the duration of
the sect in the region.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 15, 2019 |
Submission Date | August 24, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 Volume: 23 Issue: 2 |
Cumhuriyet Theology Journal is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).