Bu
makalede Memlûkler dönemi Hanefî fıkıh düşüncesinin ilk dönem Osmanlı fıkıh
çalışmaları üzerindeki etkisi incelenmiştir.
Bu dönemde Memlûklerin yönetimi altında bulunan Mısır ve Şam bölgeleri
İslam dünyasının en önemli ilim merkezleri haline geldiği için Memlüklerin ilim
seviyesinin Osmanlılardan bir hayli üstün olduğu anlaşılmaktadır. Bu vesileyle
Osmanlı ilim camiasının öncü isimleri sayılan birçok âlim Mısır ve Şam
bölgelerine yönelmişler ve oradaki ilmi birikimden istifade etmişlerdir. Öyle
ki Osmanlı ilim çevresinin oluşmasında etkin rol oynayan bu âlimler eğitimlerini
Memlûklerin yönetimi altındaki Şam ve Mısır’da tamamlayarak Memlûk eğitim
sisteminden mezun olmuşlar ve Osmanlı ilim anlayışının teşekkül etmesinde
önemli roller üstlenmişlerdir. Bu dönemde Memlûkler ilim camiasında etkin olan
Hanefî fakihler, Osmanlı ilim camiasında önde gelen isimlerin yetişmesine katkı
sunmuş ve bu düşünce onların ilim anlayışları üzerinde etkili olmuşlardır. Bu
bağlamda Osmanlıların ilk dönemindeki fıkıh çalışmalarının, kendine has
özellikleri bulunan Memlûk Hanefîlerinden etkilendiğini söylemek
mümkündür. Memlûkler dönemi Hanefî
düşüncesinin iki temel özelliği olan hadis merkezli fıkıh düşüncesi ve memzûc
yöntem fıkıh usûlü anlayışı ilk dönem Osmanlı fıkıh eserlerinde hissedilir bir
şekilde görülmektedir.
Özet: Bu makalede Memlûkler dönemi Hanefî fıkıh düşüncesinin ilk dönem Osmanlı
fıkıh çalışmaları üzerindeki etkisi ele alınmaktadır. Osmanlılar, kuruluş ve
yükseliş dönemlerinde henüz ilmi bir gelenek oluşturmamışken, birçok Memlük
şehri İslam dünyasının ilim merkezi olması konusunda Bağdat’ın yerine
geçmişlerdir. Zira Moğol istilası, haçlı seferleri ve Endülüs’ün yıkılmaya yüz
tutması gibi nedenlerle yerlerinden olan birçok âlim Memlüklerin hâkim olduğu
şehirlere göç ederek oraya yerleşmişlerdir. Özellikle bu dönemde Memlûklerin
yönetimi altında bulunan Mısır ve Şam bölgeleri İslam dünyasının en önemli ilim
merkezleri haline gelmiştir. Bu bakımdan 14.-16. yüzyıllarda Memlüklerin ilim
seviyesinin Osmanlılardan bir hayli üstün olduğu kabul edilmektedir. Bu vesileyle Osmanlı ilim camiasının öncü
isimleri sayılan birçok âlim Mısır ve Şam bölgelerine yönelmişler ve oradaki
ilmi birikimden istifade etmişlerdir. Osman Gazi’nin hocası ve kayınpederi Şeyh
Edebâli, Davud-ı Kayserî, Şeyh
Bedreddin, Molla Fenârî, Molla Gürânî bu
alimlerden bazılarıdır. Bunların dışında Muhsin-i Kayserî, Germiyanlı Şair
Ahmedî, Hacı Paşa olarak bilenen Celâleddin Hızır, İbnü’l-Cezerî ve İbn Arabşâh
gibi âlimler de Mısır ve Şam bölgelerinde ilim tahsilinde bulunmuşlardır.
Osmanlı ilim çevresinin oluşmasında etkin rol oynayan bu âlimler eğitimlerini
Memlûklerin yönetimi altındaki Şam ve Mısır’da tamamlayıp Memlûk eğitim
sisteminden mezun olduktan sonra Osmanlı ilim anlayışının teşekkül etmesinde
önemli roller üstlenmişlerdir. Şeyh Edebâlî, Osmanlı’nın ilmî ve manevî
önderlerinden biri kabul edilmiştir.
Davud-ı Kayserî, ilk Osmanlı
Medresesi olan İznik medresesinin ilk baş müderrisliği görevini yürütmüştür.
Molla Fenârî, ilk Osmanlı şeyhülislamı
olma ayrıcalığına sahip olmuştur. Molla Gürânî, Fatih Sultan Mehmed’in
hocalığını yapmaya nail olmuştur. Bu dönemde Memlûkler ilim camiasında etkin
olan Hanefî fakihler, Osmanlı ilim camiasında önde gelen isimlerin yetişmesine
katkı sunmuşlardır. Molla Fenârî, Seyyid Şerif Cürcânî, Şeyh Bedreddin ve Şair Ahmedî gibi isimler
Mısır’da dönemin önemli Hanefî fakihlerinden olan Bâbertî’den ders almışlardır.
Memlükler dönemi Hanefî fıkıh düşüncesi ilk dönem Osmanlı fıkıh çalışmaları
üzerinde etkili olmuştur ki, Osmanlı
medreselerinde eğitim alan fakihler de Memlük Hanefî fakihlerinden
etkilenmişlerdir. Bu bağlamda Molla Hüsrev, Memlüklerin hâkimiyetinde olan
bölgelere gitmemesine rağmen, eserinin birçok yerinde önde gelen Memlük Hanefî
fakihleri olan Zeyla‛î ve Bâbertî’ye atıflarda bulunmaktadır. Memlûkler dönemi
Hanefî düşüncesinin iki temel özelliği olan hadis merkezli fıkıh düşüncesi ve
memzûc yöntem fıkıh usûlü anlayışlarıdır. Memlükler döneminde Hanefî mezhebinde
daha öncesinde pek görülmeyen hadis çalışmaları yapılmıştır. Bu dönemde İbn
Balabân, İbn Türkmânî, Zeylaʻî, Kuraşî, Moğultay b. Kılıç, Bedruddin Aynî, İbn
Kutluboğa, Serûcî, Bâbertî, İbnü’l-Hümâm, İbnü’l-Adîm gibi Hanefî fakihler
hadis alanında mesai harcamışlardır. Bunlar hadis uzmanlığı gerektiren
çalışmaları ile Hanefî mezhebindeki hadis ilmi konusundaki eksikliği gidermeye
çalışmışlardır. Bu fakihlerin hadis alanındaki çalışmalarının bir sonucu olarak
Memlükler dönemindeki fıkıh çalışmalarında sıklıkla temel hadis kaynaklarına
yer verilmiş ve hadis tahricleri yapılmaya başlanmıştır. Memlükler dönemi Hanefî fakihlerin fıkıh
düşüncesinde önemli yeri olan bu anlayışın etkisi, ilk dönem Osmanlı fıkıh
eserlerinde hissedilir bir şekilde görülmektedir. Bu bağlamda Molla Hüsrev, kendisinden önce
Mısır’da eğitim alan ilk dönem Osmanlı fakihlerinin de etkisiyle söz konusu
eserinde yer yer temel hadis kaynaklarına yer vermiş ve bazen hadislerin
sıhhatı hakkında bilgi vermiştir. Buna
karşın Osmanlı dönemi fıkıh eserlerinde bu hususun Memlük Hanefî fukahâsıyla
mukayese edildiğinde oldukça yetersiz olduğunu söylemek mümkündür.
İbnü’l-Hümâm’ın Fethu’l-kadîr’i ile onu tamamlamak için Kādızâde’nin
etlif ettiği Netâicu’l-efkâr adlı eserleri bu konuda mukayese
edilebilir. Bunun dışında aynı dönemde yaşamış olan Şürünbülâlî ile Damad
Efendi olarak bilinen Şeyhîzâde arasında bu hususta farklı tutumların olduğu
görülmektedir. Osmanlı dönemi Mısır âlimlerinden olan Şürünbülâlî, Merâki’l-felâh
adlı eserinde genellikle hadisleri temel hadis kaynaklarından verirken;
Şeyhîzâde, Mecma‛ü’l-enhur adlı eserinde bu hususa pek riayet etmemiş ve
nadiren temel hadis kaynaklarına yer vermiştir. Bu farklılıklar ilmi çevrenin
gerektirdiği ihtiyaç ile açıklanabilir. Zira Mısır ve çevresinde Hanefîlerin
hadis bilmemek ve hadis kullanmamakla itham edildiği için bu bölgede yaşayan
Hanefî fakihleri, hadis konusunda daha titiz olmaya yönlendirmiş olmalıdır.
Fakat diğer Osmanlı bölgelerinde yaşayan Hanefî fakihlerin böyle bir problemi
olmadığından muhtemelen hadislerin iktibasında temel hadis kaynaklarını
referans alma ihtiyacı hissetmemişlerdir. Dolayısıyla ilim muhitinin farklı
olması ve bu doğrultuda ortaya çıkan ihtiyaç, aynı dönemde yaşayan fakihlerin
farklı tutum geliştirmelerine yol açtığı söylenebilir. İbnu’s-Sââtî ile
başlayan memzûc (karma) yöntem, h. 8. asırda özellikle Hanefî fakihlerin fıkıh
usûlü düşüncesi üzerinde etkili olmuştur. Memzûc yöntemin ilk ismi olan
İbnu’s-Sââtî’nin, Memlûkler dönemi âlimlerinden olmamasına rağmen onun
başlattığı etki, Memlûkler döneminde daha fazla ortaya çıkmış ve Memlûkler
dönemi Hanefî fıkıh düşüncesinin karakteristik özelliklerinden biri olmuştur.
Bundan dolayı bu dönmede Hanefî fakihlerin ekseriyetinin memzûc yönteme sahip
olduğu anlaşılmaktadır. Bunun yanında
Mısır ve çevresinde eğitim alan Osmanlı fakihlerinin memzûc tarzda usûl
eserleri yazdıkları görülmektedir. Molla Fenârî’nin Fusûlü’l-Bedâyi adlı
eseri bunun en önemli örneğidir. Dahası Mısır ve çevresine gitmemiş olan Molla
Hüsrev bile memzûc tarzda Mir’âtü’l-Usûl adında bir eser yazmıştır. Söz
konusu iki müellifin eserleri, Osmanlı fakihlerinin Memlûklerden etkilendiğini
göstermektedir. Sonuç olarak Osmanlıların ilk dönemindeki fıkıh çalışmalarının,
kendine has özellikleri bulunan Memlûk Hanefîlerinden etkilendiğini söylemek
mümkündür. Hadis merkezli fıkıh
düşüncesi ve memzûc fıkıh usûlü anlayışı Osmanlı ilk dönem fıkıh çalışmaları
üzerinde etkili olmuştur.
This article examines
the influence of the Hanafī philosophy of the Mamlūk period on the early
Ottoman fiqh studies. Since the
Egyptian and Damascus regions, which were under the rule of the Mamlūks, became
the most important centres of knowledge in the Islamic world, it is understood
that the Mamlūks’ scientific knowledge was superior to the Ottomans. On this
occasion, many scholars who were considered the leading figures of the Ottoman
scientific community turned to Egypt and Damascus regions and benefited from
the scientific accumulation there. In fact, these scholars who played an active
role in the formation of the Ottoman scientific environment completed their
education in Damascus and Egypt under the rule of the Mamlūks and graduated
from the Mamlūk education system and assumed important roles in the formation
of the Ottoman science understanding. During this period, the Hanafī judges
(fuqahāʾ), who were active in the Mamlūk community, contributed to the
development of the leading names of the Ottoman scientific community and this
thought had an impact on their understanding of science. In
this context, it is possible to say that the fiqh studies of the Ottomans in the first period were influenced by
the Mamlūk Hanafī who had their characteristics. The two main characteristics
of Hanafī thought in the Mamlūk period, the hadīth-centred juristic (fiqh) idea
and the method of mamzûc
(mixed) fiqh style
are also seen in Ottoman fiqh works.
Summary: In this article, the
effect of Hanafī fiqh thought on the
early Ottoman fiqh studies in Mamlūk
period is discussed. While the Ottomans did not yet establish a
scientific tradition in the period of foundation and ascension, many Mamlūk
cities replaced Baghdad as the centre of knowledge of the Islamic world. Because
the Mongol invasion, the crusades and the destruction of Andalusia due to
reasons such as many scholars displaced by the Mamlūks settled there. Especially
during this period, Egypt and Damascus, which were under the rule of the
Mamlūks, became the most important centres of science in the Islamic world. In
this respect, 14th-16th It is accepted that the science level of the
Mamlūks was quite superior to the Ottomans in the 16th century. On this
occasion, many scholars who are considered as the leading names of the Ottoman
scientific community turned to Egypt and Damascus regions and benefited from
the scientific accumulation there. Osman Ghāzī’s
teacher and father-in-law, Sheikh Edebālī, Davud-i Kayserī, Sheikh Bedreddin,
Molla Fanārī, Molla Gürānī are some of these scholars. In addition to these,
scholars such as Muhsin-i Kayserī, Germiyanlı Poet Ahmedī, Hacı Paşa,
Celāleddin Hızır, İbnü’l-Cezerī and İbn Arabşāh have also studied science in
Egypt and Damascus. These scholars, who played an active role in
the formation of the Ottoman scientific environment, completed their education
in Damascus and Egypt under the rule of the Mamlūk and after graduating from
the Mamlūk education system, they played an important role in the formation of
the Ottoman science understanding. Sheikh Edebālī was accepted as one of the
scientific and spiritual leaders of the Ottoman Empire. Davud-ı Kayserī was the
first chief professor of İznik madrasah, the first Ottoman madrasah. Molla
Fanārī had the privilege of being the first Ottoman shaykh al-Islām. Molla
Gürānī became the teacher of Fatih Sultan Mehmed. During
this period, the Hanafi faculties, which were active in the Mamlūk science
community, contributed to the growth of the leading names in the Ottoman
science community. Molla Fanārī, Seyyid Şerif Cürcānī, Shaykh
Bedreddin and Poet Ahmadī have learned lessons from Bābertī, who important
Hanafī scholars in Egypt. The idea of Hanafī fiqh in the Mamlūk period influenced the studies of the Ottoman fiqh in the first period. In this
context, Molla Khüsrev refers to Zeyla‛ī and Bābertī, the leading Hanafī scholars of Mamlūk in
many parts of his work, although he did not go to the regions dominated by the
Mamlūks. The two main characteristics of the Hanafī thought in the Mamlūk period
were the hadith-centred fiqh thought and mamzûc (mixed) method of fiqh. In the
Mamlūk period, hadith studies which
were not seen before in Hanafī sect were done. During this period, Hanafī
jurists spent time in the field of hadith
such as Ibn Balabān, Ibn Turkmānī, Zeylaʻī, Kuraşī, Mogoltay b. Kılıç,
Bedruddīn Aynī, Ibn Kutluboğa, Serūcī, Bābertī, İbnü’l-Humām, İbnü’l-‛Adīm.
They tried to eliminate the lack of studies in the field of hadith in the Hanafī circles while their
studies certainly require hadith expertise. As a
result of the works of these jurists in the field of hadith, the basic sources were frequently included in the fiqh studies in the Mamlūk period and,
the hadiths were started to be made. The
influence of this understanding, which had an important place in the thought of
the fiqh of Hanafī during the Mamlūk
period, can be seen in the Ottoman fiqh
works in the first period. In this context, Molla Khüsrev, in
his work with the influence of the early Ottoman jurists who had been educated
in Egypt before him, gave some basic sources of hadith and sometimes gave
information about the reliability of hadiths. On the other hand, it is possible
to say that this issue is quite insufficient in Ottoman fiqh works when compared with Hanafi jurists of the Mamlūks. A
comparison of Ibnü’l-Humām’s Fethü’l-kadīr
and Netāicu’l-efkār, which was
performed by Kādızāde order to complete it, can be compared. Apart from that,
there are different attitudes between Şürünbülālī and Şeykhi-zāde known
as Damad Efendi, they lived in the same period. Şürünbülālī,
one of the Egyptian scholars of the Ottoman period generally gave the hadiths
from the basic hadith sources in his work Merāki’l-felāh, while Şeyhīzāde did
not obey this issue and rarely included basic hadith sources in his work Mecma‛ü’l-enhur. These
differences can be explained by the necessity of the scientific environment.
Because the Hanafīs were accused of not using hadith in Egypt and its environs,
the Hanafī jurists living in this region should have directed them to be more
rigorous about the hadith. However, since the Hanafī jurists living in other
Ottoman regions did not have such a problem, they probably did not feel the
need to refer to the main sources of hadith in the power of hadiths. Therefore,
it can be said that the scientific environment and the need arising in this
direction lead to different attitudes of the jurists living in the same period. The mamzûc (mixed) method starting with
Ibnu’s-Sāātī, In the 8th-century, it was especially effective on the
idea of the fiqh style of Hanafī
jurists. Although the first name of the mamzûc
(mixed) method, Ibnu’s-Sāātī, was not one of the scholars of the Mamlūk period,
the influence he initiated was more common in the Mamlūk period and became one
of the characteristic features of the Hanafī fiqh thought in this period. Therefore, it is understood that the
majority of Hanafī jurists had a gratified method. In addition to this, it is
seen that Ottoman jurists who were educated in and around Egypt write
procedural works in grammatical style. Molla Fanārī's work Fusūlü’l-Bedāyi is the most important example of this genre.
Moreover, even Molla Khüsrev, who had not gone to Egypt and his
surroundings, wrote a memoir-like work called Mir’ātü’l-Usûl. The works of these two authors show that the
Ottoman jurists were influenced by the Mamlūks. As a result, it is possible to
say that the fiqh studies in the
early period of the Ottomans were influenced by the Mamlūk Hanafīs who had
their characteristics. The hadith-centred
fiqh thought and mamzûc (mixed) fiqh style understanding had an impact
on the early Ottoman fiqh studies.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 15, 2019 |
Submission Date | September 17, 2019 |
Published in Issue | Year 2019 Volume: 23 Issue: 2 |
Cumhuriyet Theology Journal is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).