İslam düşüncesinde Uṣûlü’d-dîn olarak ifade edilen Kelâm ilmi, inşâî bir ilim olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla Kelâm ilmi, teorik anlamda başlangıç olduğu gibi aynı zamanda sosyal yaşamda da dinamik bir yapıya sahiptir. Dinin umdelerinin nasıl anlaşılması gerektiği konusunda tarihsel ve coğrafi olarak her bir Müslüman toplumunun geçmiş kültür mirasları dikkate alınarak, tevhid düşüncesinin ve buna eşlik edecek olan adalet temelli bir yaşamın hayata geçirilmesi noktasında önemli işlevler görmüştür. Müslüman toplumunda cereyan eden siyasal ve sosyal hadiselerin sonraki tarihsel süreçte birer Kelâmi fırka olarak İslam düşünce tarihinde yer aldığı bilinen bir durumdur. Tarihsel olarak kadim kültür ve düşüncelere kaynaklık etmiş bir coğrafyaya egemen olan Müslümanlar, bir taraftan mensubu oldukları dinin temel umdelerini korumaya çalışırken, diğer taraftan farklı inanç mensuplarının İslam’a yönelik itham ve iddialarına bir cevap olmaya çalışmıştır. Diğer bütün İslami ilimlerde olduğu gibi, Kelâm ilmi de bir disiplin olarak daha sonra teşekkül etmiştir. Dinî düşüncenin anlaşılmasında takip edilen usule bağlı olarak Kelâmi fırkalar teşekkül etmiştir. Tarihsel süreçte ve Müslüman toplumunun genel pratiğinde iki temel yaklaşımın egemen olduğu görülmektedir. Bir taraftan Ehl-i hadîs olarak nitelenen ve esas olarak rivayetin dışında te’vili kabul etmeyen görüş sahipleri ile nassı esas almakla birlikte, nassın anlaşılmasında te’vile yönelen akılcı akımdır ki bu yöntemin taraftarları daha sonra Mu’tezile olarak nitelenecektir. Bu iki temel düşünce etrafında şekillenen onlarca Kelâmî fırkadan söz edilmektedir. Kelâmın bu tarihsel seyri beraberinde ciddi karşıtlıkları da doğurmuştur. Bu noktada özellikle Ehl-i hadîsin Kelâm yöntemini kullananlara karşı ciddi bir tavır aldıkları bilinmektedir. Durum bu olmakla birlikte başlangıçtan bugüne bir disiplin olarak Kelâm ilmi, Müslüman toplumunda çok temel bir rol oynamıştır. Uzun tarihi dönemler boyunca Kelâm ilminin gördüğü bu inşâ edici işlev ne yazık ki sürekli olamamıştır. Diğer bütün İslamî ilimlerde olduğu gibi Kelâm İlmi de belli bir süre sonra özgün te’lif eserler yerine şerh ve haşiyelerle geçmişte yazılanların ya tekrarı ya da onların yorumlanması ve anlaşılması şeklinde devam etmiştir. Bu durum da doğal olarak Müslüman toplumunun hayatın her alanında geçmişe öykünmesi ve böylelikle de geleceği inşâ edememesine yol açmıştır. Bu durumdan kurtulma adına farklı dönemlerde ve farklı coğrafyalarda Müslüman ilim insanları ciddi çabalar göstermişlerdir. Bu çabanın başında İslamî ilimlerin yeniden yorumlanmasının gerekliliği fikri öne çıkmıştır. Modern dönemde (19.-20.yüzyıl) İslamî ilimlerin tamamında bir yenilik arayışına girilmiştir. Farklı coğrafyalarda gösterilen bu çabanın temel amacı İslamî ilimlerin yaşanılan çağın şartlarına uygun bir şekilde yeniden değerlendirilmesi olmuştur. Bu önemli ve anlamlı mücadeleyi verenlerden birisi de Fazlur Rahman’dır (öl.1988). Fazlur Rahman, diğer İslamî ilimlere eleştirel yaklaşımlarda bulunduğu gibi Kelâm ilmine de eleştirilerde bulunmuş ve Kelâmın dinamik bir yapıya kavuşması için öneriler getirmiştir. Fazlur Rahman’ın Kelâm eleştirisine yer verilirken, konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamak amacıyla erken dönem Kelâm eleştirilerine de kısaca değinilecektir. Erken dönemde Kelâma yönelik eleştirilerde bulunan bazı isimler örnekliğinde yapılacak değerlendirme ile modern dönemde Fazlur Rahman’ın yaptığı eleştiriler arasında bir mukayese imkânı sağlanacaktır. Özellikle Ehl-i hadîs düşüncesinde bir disiplin olarak Kelâm ilminin çoğunlukla reddedilmesi şeklinde bir Kelâm karşıtlığı mevcut iken, Fazlur Rahman’da Kelâm ilmi inşâi bir ilim olarak değerlendirilmiştir. Fazlur Rahman usul ve muhteva açısından bir disiplin olarak Kelâm İlminin yeniden düzenlenmesi gerektiğini söylerken, geçmişin mirasının bir tecrübe olarak dikkate alınmasının gerekliliğini vurgular, ancak günün şartlarına göre yenide tanzimini bir zorunluluk olarak ifade eder. Fazlurrahman’a göre sosyal yaşamda karşılığı olmayan bir Kelâm disiplini, Müslüman düşüncesinin atalette kalmasının önemli nedenlerinden birisidir. Zira özellikle 20. yüzyılda modernizmle birlikte teolojik tartışmalar yeni bir boyut kazanmış, sosyal yaşamın her alanında yaşanan gelişmeler beraberinde geçmişten çok farklı yepyeni bir kültürü de doğurmuştur. Bunun neticesinde yeni değer yargıları oluşmuş ve geçmişe ait kültür ve değerlere de yoğun bir şekilde eleştirel yaklaşılmıştır.
The science of Kalâm, expressed as Uṣûlü'd-dîn in Islamic thought, is a constructional science. This means that the science of Kalâm has a dynamic structure in social life as well as a theoretical beginning. Kalâm has played an important role in the implementation of the idea of tawhid and the justice-based life that will accompany it by taking into account the historical and geographical heritage of Muslim communities on how to understand the hopes of religion. It is known that the political and social events that took place in Muslim society also took place in the history of Islamic thought as a theological sect in the later historical process. Muslims, part of a geography that has historically been the source of ancient cultures and thoughts, tried to protect the basic hopes of the religion they belonged to while also responding to the accusations of members of different faiths against Islam. Like other Islamic sciences, the science of Kalâm was formed later as a discipline. Depending on the method followed in understanding religious thought, theological sects were formed. Two basic approaches are dominant in the historical process and the general practice of the Muslim society. There is a rational trend that tends to use ta'wil to understand the verse based on nass and those qualified as Ahl-i hadith that do not accept ta'wil except for narration. The supporters of this method will later be described as Mu'tazila. There are dozens of theological sects shaped around these two basic ideas. This historical use of kalâm is rife with contradictions. They take a serious attitude towards those who use the kalâm method of the Ahl-i hadith. Although this is the case, the science of Kalâm as a discipline has played a very fundamental role in the Muslim society from the very beginning to the present. Unfortunately, the constructive function of the Science of Kalâm historically has not been continuous. As in other Islamic sciences, the Science of Kalâm became after a certain time a form of repetition or interpretation of what was written in the past, with commentaries and annotations instead of original copyright works. This naturally caused the Muslim community to imitate the past in every aspect of life and thus not be able to build a future. Muslim scholars have tried to address this over time and across geographies. A part of this early effort was the necessity of reinterpreting Islamic sciences. In the modern period (19th-20th century), a search for innovation has been made in all Islamic sciences. The main purpose of these efforts was the re-evaluation of Islamic sciences in accordance with the conditions of the age. One of those who was a part of this important and meaningful struggle is Fazlur Rahman (d.1988). He criticizes the science of Kalâm as well as other Islamic sciences and make suggestions to make Kalâm gain a dynamic structure. While Fazlur Rahman's criticism of Kalâm is included, the early period criticism of Kalâm will also be briefly mentioned in order to provide a better understanding of the subject. A comparison will be made between the thoughts of those who criticized Kalâm in the early period and those of Fazlur Rahman in the modern period. While there is an opposition to Kalâm in the form of the rejection of the science of Kalâm as a discipline, especially in the thought of Ahl al-Hadith, the science of Kalâm was considered as a constructional science in Fazlur Rahman. In addition to arguing that the Science of Kalâm should be reorganized as a discipline in terms of the method and content, Fazlur Rahman emphasizes the necessity of considering the past as an experience that must be understood according to the conditions of the day. For Fazlur Rahman, one of the reasons made Muslim thought inert is because the discipline of Kalâm does not consider present social life. In the 20th century, with modernism, theological debates gained a new dimension, and developments in all areas of social life gave birth to a brand new culture very different from the past. As a result of this, new value judgments have been formed to revisit and criticize the culture and values of the past.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Religious Studies |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 15, 2021 |
Submission Date | July 6, 2021 |
Published in Issue | Year 2021 Volume: 25 Issue: 2 |
Cumhuriyet Theology Journal is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).