Nübüvvet, Allah-insan ve insan-evren ilişkisinin sağlıklı bir şekilde yürümesinin yollarını öğreten bir yönüyle ilâhî, başka bir yönüyle de beşerî bir kurumdur. Allah’ın varlığına yönelik itirazlarını güçlü kanıtlarla delillendiremeyen bazı din karşıtları, itirazlarını Allah’ın kelâm sıfatının bir tezahürü olan nübüvvet üzerinden yürütmüşlerdir. Nübüvveti inkâr düşüncesine karşı kelâmcılar, hadisçiler ve sîret yazarları nübüvveti savunma refleksi göstererek nübüvvetin delilleri anlamında delâ’ilü’n-nübüvve denilen literatürü oluşturmuşlardır. Bu bağlamda müellifler tarafından, inkâr hareketlerine cevap niteliği taşıyan nübüvvet delilleri toplanmak suretiyle, nübüvvet etrafındaki şüpheler izale edilerek tartışmaların önüne geçilmeye çalışılmıştır. Hz. peygamberin doğum öncesinden başlayıp ölümüne kadar geçen hayatındaki bütün olağanüstü olaylar delâil kapsamına dahil edilmiştir. İşte beşinci yüzyıl Şâfiî âlimlerinden Mâverdî, nübüvveti savunmak amacıyla yazdığı Aʿlâmü’n-nübüvve adlı eseriyle delâ’il geleneği içerisindeki yerini almıştır. Aʿlâmü’n-nübüvve, delillerinin güçlü ve kolay anlaşılır olması hasebiyle bu alanda yazılan diğer eserlere ilham kaynağı olmuş, rivâyet ve cedel metodunu bünyesinde barındırması nedeniyle de hem Delâ’ilü’n-nübüvve hem de Aʿlâmü’n-nübüvve ismiyle bilinir olmuştur.
Mâverdî eserinde, nübüvveti inkâr fikrinin temsilcileri olarak Berâhime’yi, dehrîleri ve bazı filozofları zikretmektedir. Ona göre Berâhime, Allah’ın birliğini kabul etmekle birlikte nübüvveti reddeden Hind menşeli bir topluluk, dehrîler ise, âleme ezelilik ve doğaya yaratıcılık nispet eden inkârcı bir gruptur. Mâverdî, filozofları açık bir inkardan daha ziyade onların, nübüvvete yönelik yaptıkları yorumlar nedeniyle ilhâd içerisinde zikretmektedir. Bu akımların nübüvveti inkâr düşüncesinin temelinde, aklın vahye alternatif olarak gösterilme çabaları yatmaktadır. Yahudi ve Hıristiyanlar ise, nübüvveti kabul etmekle birlikte Hz. Muhammed’in peygamberliğini inkâr eden gruplar olarak gösterilmektedir. Yahudi ve Hıristiyanların itirazları, dinlerinin neshedilme endişesinden kaynaklanmaktadır.
Mâverdî, nübüvvet kurumuna itiraz edenlere insanın maslahatı, peygamberin gerekliliği ve mûcizenin işlevi üzerinden cevap vermiştir. Buna göre kendisine nübüvvet vazifesi verilen peygamber, nübüvvetini, Allah’ın bir fiili olarak kendi elinde gerçekleşeceği hârikulâde bir olayla kanıtlar. O, aklın idrak edemediği bazı meseleleri, beşere ulaştırmak ve onların anlayışına sunmak suretiyle umumi bir maslahatı gerçekleştirir, böylece insanların dünya ve ahiret saadetini sağlayan bir rol icra eder. Mâverdî, Hz. Muhammed’in nübüvvetini ise onun ahlakı, sîreti ve mûcize haberleri üzerinden doğrulama yoluna gitmiştir. Bu minvalde Hz. Peygamber’in siretini, doğum öncesinden başlatarak nübüvveti delillendirmede ispat metodu olarak kullanmıştır.
Neticede Mâverdî’nin Aʿlâmü’n-nübüvve’deki nübüvveti ispat metodunun, kelâmcılar ve hadisçilerin yöntemlerini mezceden bir konumda bulunduğunu söylememiz mümkündür.
Prophethood (nubuwwah) is a divine institution that teaches the healthy progression of relations between Allah and humans, as well as between humans and the universe. However, from another perspective, it is also considered a human institution. Some opponents of religion, lacking strong evidence to challenge the existence of Allah, direct their objections towards prophethood, which is seen as a manifestation of Allah’s attribute of speech (kalām). To counter the rejection of prophethood, scholars of theology (kalām), hadith, and Prophetic biography (sīrah) have compiled a body of literature known as Dalāʾil al-nubuwwah (Proofs of Prophethood). Their aim has been to collect proofs supporting prophethood as a response to these refutations and to dispel doubts regarding it. All extraordinary events occurring from before the birth until the death of Prophet Muhammad are considered evidence.During the fifth century, a notable figure in this tradition was the Shāfiʿī scholar al-Māwardī, who defended prophethood in his book Aʿlām al-nubuwwah (The Signs of Prophethood). Aʿlām al-nubuwwah has inspired subsequent works in this field due to its clarity and robust proofs. It became known by both names, Aʿlām al-nubuwwah and Dalāʾil al-nubuwwah, as it encompassed methods of narration and debate.
Within his work, al-Māwardī mentions figures like Barāhimah, Dahriyyah, and certain philosophers as representatives of the idea rejecting prophethood. According to him, Barāhimah, of Indian origin is a sect that denies prophethood despite accepting the unity of Allah. Dahriyyah is a denialist sect attributing eternity to the universe and creativity to nature. Al-Māwardī considers these philosophers as infidels due to their comments on prophethood rather than outright denial. The basis of these movements' idea of denying prophethood lies in their efforts to portray reason (ʿaql) as an alternative to revelation (waḥy). Jews and Christians, on the other hand, are portrayed as groups that accept the concept of prophethood, however they reject Muḥammad’s. prophecy. Their objection stems from the fear of their religions being superseded.
Al-Māwardī counters those rejecting prophethood by addressing the public interest (maṣlaḥah) of humans, the necessity of prophets, and the role of miracles. He illustrates that prophet charged with the duty of prophethood proves it through spectacular events orchestrated by Allah but carried out through his own hand. The prophet serves the public interest by conveying matters beyond human intellect and presenting them in a comprehensible manner, thereby ensuring the worldly and eternal felicity of humanity. Furthermore, he provides evidence for the Prophet Muḥammad’s prophethood through his moral character, prophetic biography, and accounts of miracles. The biography of Prophet Muhammad’s begins before his birth, and the method of proof is used to demonstrate his prophethood.
In essence, al-Māwardī’s method of proving prophethood in Aʿlām al-nubuwwah can be seen as a synthesis of the approaches used by scholars of theology and hadith.
One prominent figure in this tradition during the fifth century was the Shafi'i scholar al-Māwardī who defended prophethood through his book " ʿA'lām al-Nubuwwa" (The Signs of Prophethood). In his work, al-Māwardī mentions figures like Barahima, Dahriyya, and certain philosophers as representatives of the idea rejecting prophethood. While the Jews and Christians accept the concept of prophethood, they reject the prophecy of Muhammad (P.B.U.H). These groups attempt to present logic as an alternative to divine revelation (Wahy), as their objection stems from their concern that their religions may be abrogated.
Al-Māwardī responds to those who reject the institution of prophethood by addressing the public interest (maslaha) of humans, the necessity of prophets, and the role of miracles. He also provides evidence for Muhammad's (P.B.U.H) prophethood through his moral character, prophetic biography, and accounts of miracles. In short, al-Māwardī's method of proving prophethood in "A'lām al-Nubuwwa " can be seen as a synthesis of the approaches used by scholars of theology (Kalam) and hadith.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Kalam |
Journal Section | Research Articles |
Authors | |
Publication Date | December 15, 2023 |
Submission Date | July 21, 2023 |
Published in Issue | Year 2023 Volume: 27 Issue: 2 |
Cumhuriyet Theology Journal is licensed under a Creative Commons Attribution-NonCommercial 4.0 International License (CC BY NC).