In Islamic jurisprudence, testimony is the most general one among the instruments presented by a complainant to prove his case. In this regard, it is accepted as a part of jurisdiction and trial. The points such as the conditions for validity and minimum number of testimony whose legitimacy is based directly upon the Holy Qoran have been considered quite broadly in Islamic law books from the first period. What matters is the presence of the witness in person in the case; however, in some cases, the witness’s coming to the court may not be possible. In this case, the main witness can send someone else instead, and this is called “shahādah alā al-shahādah” in literature. A witness’s revocation by declaring that he has borne false or inaccurate testimony after a verdict is given based on the declaration of witnesses is also a generally confronted case. Provided that this kind of case burdens one of the parties with financial debt, the witness’s revocation will lead to victimisation, and a debt of compensation will arise for the witness who revokes in some cases. Revocation from testimony can be thought for the main and proxy witnesses. However, there are some differences between the main witness’s revocation and the proxy witness’s revocation regarding the verdict. This study tried to analyse the issue including the influence of one or several witnesses’ revocation after a verdict is given on compensation responsibility in a financial case in which proxy witnesses are present and called “atabah issue” in Hanafī Literature.
İslam muhâkeme usûlünde davacının davasını ispat için sunacağı vasıtalar içinde en yaygın olanı şahitliktir. Mahkemede verilen hükmün dayanağı olduğu için yargılamanın bir parçası kabul edilmiştir. Meşruluğu doğrudan Kurʿân-ı Kerîm’e dayanan şahitliğin geçerlilik şartları, asgari sayısı gibi hususlar ilk dönemden itibaren fıkıh kitaplarında oldukça geniş biçimde ele alınmıştır. Davada aslolan şahidin mahkemede bizzat hazır bulunması iken bazı hâllerde mahkemeye gelmesi imkânsız veya çok güç olabilir. Bu durumda şahit, kendi yerine tanıklık etmesi için başka birini mahkemeye gönderebilir. Literatürde “şehâde ale’ş-şehâde” olarak isimlendirilen bu kavramın “niyâbeten şahitlik” şeklinde ifade edilmesi de mümkündür. Şahitlikle ilgili hususlardan biri de mahkemede hüküm verildikten sonra şahidin yalan veya hatalı şahitlik yaptığını beyan ederek rücû etmesidir. Şayet dava, taraflardan birine mali borç yükleyen türden ise şahidin rücûsu bazı hâllerde mağduriyete neden olacak ve şahide tazmin yükümlülüğü doğuracaktır. Şahitlikten rücû hem asıl hem de niyâbet eden şahitler için düşünülebilir. Ancak asıl şahidin rücûsu ile niyâbeten şahidin rücûsu arasında hüküm açısından birtakım farklar bulunmaktadır. Bu çalışmada niyâbeten şahitlerin bulunduğu mali bir davada hüküm verildikten sonra şahitlerden bir veya birkaçının rücûsunun tazmin sorumluluğuna etkisi ile ilgili olan ve Hanefî literatüründe “atebe meselesi” olarak adlandırılan konu incelenmeye çalışılmıştır.
Primary Language | Turkish |
---|---|
Subjects | Islamic Law |
Journal Section | Articles |
Authors | |
Publication Date | January 25, 2024 |
Submission Date | November 16, 2023 |
Acceptance Date | January 23, 2024 |
Published in Issue | Year 2024 Volume: 10 Issue: 1 |
A Uluslararası İslam Araştırmaları Dergisi, 2017'den bu yana TR DİZİN ULAKBİM tarafından taranmaya başlamıştır. Ayrıca, Citefactor, Rootindex, DRJI index, ResearchBib, Sobiad İndex, Scientific Indexing Services, İdealonline ve Eurasian Scientific Journal Index gibi ulusal ve uluslararası indexler tarafından da taranmaktadır. İsam ve Base Bielefeld Academic Search tarafından taranmaktadır.